04 Oca 2015

Mısır ve Tunus’ta yaptığı konuşmalarda;

“Şahıs, laik olmaz; devlet laik olur, laik olmalısınız.”

“Bir Müslüman, laik bir devleti yönetebilir.”

“Laiklik, dinsizlik değildir.”

“Laiklik ile İslam’ın uzlaşmadığına beni ikna edin.” diyen Başbakan’a;

Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Cevap;

Laiklik, Avrupa’da ilk çıktığında din düşmanlığı olarak değil, din adamlarının ve kilisenin devlet işlerinden elini çekmesi biçiminde ortaya çıkmıştı. Çünkü zaten Hıristiyanlığın dünya ve devlet ile ilgili hükümleri yoktu ve din, devlete zaten karışmıyordu. O yüzden oralarda laiklik, dine karşı olmaktan çok, din adamlarına ve ruhban sınıfına karşı olmuştu. Ama bu, İslam âleminde dinin kendisine karşı olmak şeklinde zuhur etmiştir. Çünkü İslam âleminde, dinin kendisi yani İslam, devlete karışmaktaydı ve dünya ile ilgili hükümleri vardı. Bu yüzden laikler, İslam’da zaten ruhban sınıfı olmadığı için dinin kendisine karşı oldular, sadece dindarlara ve âlimlere değil.

Bugüne kadar tüm tartışmalar, laikliğin tanımı üzerinde cereyan etmiş, dinsizliğin tanımı üzerinde durulmamıştır. Laiklik, dinsizliktir veya dinsizlik değildir diyebilmek için dinsizliğin ne olduğunu tarif etmek gerekir. Dinsizlik; dini referans almamak ve dinin ne dediğine bakmayıp kendi görüşüne göre kanunlar koymak ve hiçbir dinden olmamak mı, yoksa dinlere düşman olmak mıdır? Dinlere düşman olmayan, ama aynı zamanda, hiçbir dini olmayan dinsiz sayılmayacak mıdır? Dine düşman değildir diye dini olmayan insan veya devlet, dinsiz değilse o zaman dinsiz kimdir ve dinsizlik nedir? Dini olmayan bir insana dinsiz denilip dini olmayan devlete dinsiz denilmeyeceğine Başbakan bizi ikna etsin.

Avrupa’daki laiklik, dine düşman olmamış olabilir; ama bizdeki laiklik, dini referans olarak almamakla kalmamış aynı zamanda dine karşı cephe de almıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca olanlar ve bugünkü başörtüsü zulmü gibi uygulamalar bunu ispat etmeye yeter. Çünkü İslam, dünyaya ve devlete karışan esaslar içermektedir ve laik devlet, İslam’ın bu hükümleri ile karşı karşıya gelmek ve dinle çatışmak zorunda kalmaktadır. Yani laiklik, laik bir dinin düşmanı değildir; ama laik olmayan bir dinin düşmanı olmak, onunla karşı karşıya gelmek zorundadır. Çünkü laik devlet, dine “bana karışma” demekte, laik olmayan din yani İslam ise karışmakta ve “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olur.” demektedir.

Kısacası laik sistem, Avrupa’da sadece dinsiz olan, ama dinle çatışmayan (Hıristiyanlığın devlet ile ilgili hükümleri olmadığı için) bir sistem iken, İslam âleminde ise dini kanun koymada referans olarak almayan ve hiçbir dini olmayan, hem de dinle çatışan bir sistem olmak zorunda kalmıştır. Çünkü İslam, devletin uyması gereken kanunları da içermektedir. Bu durumda İslam kanunları ile beşerî kanunların çatışması kaçınılmaz olmaktadır.

Laik devlet, dinsiz değilse o zaman dininin ne olduğu açıklanmalıdır. Başbakan “Şahıs, laik olmaz” derken aslında şahsın dini olur, şahıs dinsiz olmaz demiş ve laikliği dinsizlik olarak kabul etmiş olmakta değil midir? Laiklik, dinsizlik değilse o halde şahıs neden laik olamamaktadır?

Devletin laik olması gerektiğini savunanlar, ‘laiklik dinsizliktir’ sözünden neden rahatsız olmaktadırlar? Laik devlet, dinsiz olmadığından ve dini olduğundan mı, yoksa devletin dinsiz olduğunun halk tarafından anlaşılacak olmasından mı?

Hakikati arayan ve onu gördüğünde ikna olacaklara derim ki;

1- İslam’ın fertler ile ilgili olduğu gibi devlet ile ilgili hükümleri de vardır. Hatta -ibadetler istisna edildiğinde- dinin üçte ikisinin uygulanması, devletin İslam devleti olmasına bağlıdır. O halde Allah, dinini yalnız fertler uysun diye değil, devlet de uysun diye göndermiştir.

2- İslam’ın hükümleri, sadece peygamberimizin dönemi için değil, kıyamete kadar geçerlidir.

3- Müslüman yöneticinin laik devlette, İslam’a göre haram olan içki, zina, faiz gibi konuların altına imza atması gerekmektedir. İslam’a göre bu, caiz olmadığına göre bir Müslüman, laik bir devleti yönetirken Müslümanca yönetmiş olmamaktadır.

Laiklikte tüm dinlerin özgür olacağını söyleyenler, İslam devletinde de dinlere özgürlük verildiğini bilmiyorlar mı? Demek ki, dinlere özgürlük verilmesi için laik olmak gerekmiyor. Ayrıca hayatın tüm alanlarına hükmetmek için gönderilmiş bir dini, hayatın dışına çıkarıp sadece namazına, orucuna karışmamak o dine özgürlük verildiği manasına gelmez.

Başbakan’ın “ustalık dönemim” dediği son 4 yılının, laikliği Ortadoğu’ya yerleştirme dönemi olduğu anlaşılıyor. Fakat bu ustalık döneminin, tepkilere maruz kalma, Ortadoğu’da kazandığı tüm prestiji kaybetme ve mağlubiyet dönemine dönüşeceğini zannediyorum. Ayrıca, Ortadoğu’ya laikliği yerleştirmek bir tarafa, laikliğin yerleştirildiği Türkiye’de bile laikliğe karşı hareketlerin güçleneceği, laikliğin tartışılmaya başlanacağı bir dönem olacaktır. Laikliği yerleştirsin diye desteklenmiş, Ortadoğu’ya sevdirilmiş ve “abi” yapılmış Başbakana, Ortadoğu halklarının ve Müslüman cemaatlerin gösterdiği haklı tepki, bu oyunu bozmuştur. Ortadoğu’ya laikliği yerleştireyim derken, Türkiye’deki laiklik de ellerinden gidebilir. Mısır’daki Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilirler.

Bir şeyler yapabilmek için yüksek makamlara gelmeyi şart görenlere, inandığı gibi yaşamayınca, yaşadığı gibi inanmaya başlayanlara, o makamlarda kalabilmek için laiklik ile İslam’ın zıt olmadığına inanmak ve buna ikna olmak zorunda olanlara bunun doğru olmadığına dair hangi delil getirilirse getirilsin, ikna olmaları pek mümkün değildir. Onlara “Kur’an okuyun ve kalbinize danışın.” demekten başka söylenecek bir söz yoktur. Ayrıca uzmanlık gerektiren bir mevzuda, ancak uzman olanlar delillerle ikna edilmeyi isteyebilirler. Matematik uzmanı olmayan birisi matematik profesörüne: “Şu matematik formülünün doğru olduğuna beni ikna et.” diyemez. Uzman olmayanlar, uzmanlara soru sormak ve onların dediğine tâbi olmakla yükümlüdürler. Başbakan’ın din konusunda uzmanlığı olmadığına göre yapması gereken; konuyu hakikatleri açıklamayan, korkak veya satılmış hocalara değil, samimî âlimlere sormak ve uzman olmadığı bir konuda fetva vermekten sakınmaktır.

İslam’ı ılımlı ve laiklikle barışık hâle getirerek kendi saltanatlarını devam ettirmek isteyenler, bir değil bin tane Büyük Ortadoğu Proje’si yapsalar, Kur’an var oldukça; ne Ortadoğu’yu ne de İslam’ı, laikliği kabul eder hâle getiremeyeceklerdir.