28 Oca 2021

Fil Olayı ya da diğer bir tabirle Fil Vakası, 571 yılında Habeş Krallığı’nın Yemen valisi Mutaassıp Ebrehe’nin Allah’ın evi olan Kabe’yi yıkmak amacıyla fillerden de oluşan bir ordu hazırlayıp, Mekke üzerine yürümesi ve Allah’ın Ebabil Kuşlarını göndererek orduyu yerle bir etmesi olayına denmektedir. Fil Olayı ya da Fil Vakası olarak bilinen bu olay, Kureyşliler arasında “ Fil Senesi - Fil Yılı “ şeklinde bir nevi tarih başlangıcı olarak anılırdı. İlahi koruma altında bulunan Kabe, Fil Olayı ile bundan sonra olası gelebilecek saldırılara karşı bir tehdit özelliği taşımaktadır.

İslamiyet Öncesi Arap Yarımadası’na Genel Bakış

Fil Olayı ’nı anlayabilmek için ilk olarak Arabistan’daki genel durumu ele almak lazım. Arabistan; kuzey, güney ve Hicaz olmak üzere üç coğrafi bölgeye ayrılmaktaydı.  İslam tarihi açısından en önemli bölge ise Orta Arabistan’da yer alan Hicaz bölgesiydi. Hicaz’daki en önemli kentler ise Yesrib, Taif ve Mekke’dir. Hicaz’da diğer iki bölgenin aksine bedevi hayatı hakim idi. Bunun temel nedeni ise bölgenin coğrafi yapısından kaynaklanıyordu.

İslamiyetten önce bölgedeki Arapların dinlerine dair bilgi, daha önce yaşamış olan halklardan kalan kitabelere dayanmaktadır. Buradaki halklara dair en güvenilir bilgiyi de bize Kur’an-ı Kerim vermektedir. Arap Yarımadası’nda Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik, putperestlik ve Haniflik inançlarına mensup kimseler bulunmaktaydı.

İslamiyet’ten önceki Arap toplumu Cahiliye toplumu olarak anılmaktaydı. Cahiliye, “cehl” kökünden gelmiş olup “bilmemek, tanımamak, kaba davranmak” gibi anlamlara gelmektedir. Arapların bu şekilde adlandırılmasının birkaç nedeni vardır.Bunlar;

  • bedevi bir hayat şeklini benimsemeleri,
  • çevrelerindeki toplumlardan ahlak, bilgi ve toplumsal kurallardan uzak olmaları,
  • kötülük yapmaktan kendilerini alıkoyacak bir dine sahip olmamaları

şeklinde sıralanabilir.Bu bağlamda Arapların göçebe veya yarı göçebe bir hayat yaşamaları bu şekilde adlandırılmalarında etkili olmuştur diyebiliriz.

İslam’dan önceki Araplar arasında Yahudilik pek fazla bir ilgi görmedi. Hristiyanlık Suriye’de geniş bir kitleye ulaştı. Daha sonra Romalıların baskısıyla Suriye ve Filistin Yahudilerinden bazıları Hicaz’da bulunan aynı dine müntesip kişilerin yanına göç etti. Milattan sonra II. veya III. yüzyıl olduğu düşünülen ve aynı bölgeye göç eden Yemen asıllı Evs ve Hazrec kabileleri ile Yahudilerin arasındaki ilişki  hiçbir zaman onarılamamış ve Yahudiliğin bu bölgedeki Araplar üstündeki etkisi sınırlı kalmıştı.

Cahiliye Toplumunda Hristiyanlığın Etkisi

İslam’dan önceki Araplar üzerinde Hristiyanlığın etkisi Yahudilerden daha güçlü olmuştur. Miladi IV. yüzyıldan itibaren Arap yarımadasına kuzeyde Şam bölgesinden, güneyde ise Habeşistan üzerinden giren Hristiyanlığın serüveni V.asırda hız kazanmıştır.

Putperestliğin baskıcı ve sade yapıda olmasına karşın Hristiyanlığın gizemli cazibesi putperestliğe önemli bir alternatif olmuş, bunun yanında Hristiyanların zengin kültürü, şatafatlı tapınakları, dini elbiseleri, heykelleri ve daha da mühimi Hristiyan misyoner ve rahiplerin telkin uğraşları Arapları Hristiyanlığa yaklaştırmıştır. İbnu’l-Kays ve Abdullah b. Aclan gibi putperestlikte nam salmış şairlerin bile şiirlerinde Hristiyanlık’tan şekilsel çekicilik yönünden övgüyle söz etmelerine sebep olmuştur.

Kuzey Arabistan dışında Yemen ve Hicaz bölgelerinde de yayılma imkânı bulan Hristiyanlığın buradaki en dikkat çekici topluluğu; Necran Hristiyanları idi. Hristiyanlığın Yemen’deki ve daha sonrasında diğer Arap bölgelerinde yayılmasının en büyük etkeni Hristiyan dinine müntesip olan Habeşistan hükümdarlarıydı. Bu krallık Bizans ile işbirliği içine girerek, Arap yarımadasında müdahalelerde bulunmuştu.  Bu müdahalelerden biri de Fil Olayı ile bilinen ve Kur’an’da da  Fil Suresi’nde geçen Habeş kumandan Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma teşebbüsü ve Kâbe’nin cazibesini San‘a’daki Kulleys Kilisesi aracılığıyla söndürme çabasıydı.

Ebrehe Kimdir?

Fil Olayı ’nın baş faili Ebrehe adındaki kumandanın ismi; Yunanca Abraham, İbranice’de Ebrehe ve Arapça’da ise İbrahim demektir. Hepsi aynı anlamdadır. Yemen’in hükümdarı olan Habeş valisi yarık  dudaklı Ebrehe, bağnaz bir hristiyandı. Ebrehe Hristiyanlığı yaymak ve Arapları Allah’ın evi olan Kabe’nin ziyaretinden vazgeçirmek için Sana şehrinde görkemli bir kilise yaptırdı. Mutaassıp Ebrehe, Kulleys adını verdiği yapının tamamlanmasından sonra civar bölgelere haberciler göndererek, o kiliseyi Araplar için hacc yeri olarak duyurmuştu. Ebrehe’nin görünürdeki niyeti hristiyanlığı yaymaktı. Fakat esas niyeti ise kıbleyi değiştirmek idi.

Böylelikle Arapları Kabe yerine Kulleys’e tavaf etmesini ve San’a kentini hem dini hem de ticari bir merkez haline getirmeyi amaçlıyordu. Ancak bu amacına nail olamadı. Çünkü Araplar için Kabe’ nin, Hz. İbrahim'e kadar uzanan kutsal bir değeri vardı. Üstüne üstlük, bu yapının Kâbe'nin yerine geçirilmek istenmesini kaldıramayan Kinâne kabilesine mensup bir Arap, San'a'ya giderek kiliseye pisledi. Bu davranışa sinirlenen Ebrehe de tüm Kinani kabilesinin gelip kiliseyi tavaf etmelerini emretti; lakin Kinani’liler onun bu emrini reddetmekle kalmayıp gönderdiği elçiyi de öldürdüler. (İbn Kesir, XV, 8659)

Ebrehe’nin Kabe’yi Yıkma Girişimi

Ebrehe bunun üzerine, Hıristiyanlığın yayılmasına Kâbe’nin engel teşkil ettiği sonucuna vararak Kabe’yi ortadan kaldırmaya karar verdi ve içinde Mahmûd adlı filin de bulunduğu büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü.Hazırladığı ordudaki fillerin sayısı tam bilinmemekle beraber bazı kaynaklarda sekiz,oniki, hatta bine yakın olduğu rivayet edilmektedir. Bir başka rivayete göre ise ordunun önünde Mahmud adında büyük bir fil, bir kaç tane de eğitilmiş fil bulunuyordu. Ayrıca Arapça diline “Mahmud” adının, nesli tükenmiş olan “Mamut” (mammouth) adlı fillerin atasından bozularak geldiği rivayet edilmektedir.

Ebrehe Mekke’ye yakın bir yerde karargahını kurdu. Akabinde ilk icraatini Kureyşlilerin mallarını yağma ettirerek gerçekleştirdi. Yemen eşrafından Zûnefer Ebrehe’nin emeline ulaşmasını engellemek maksadıyla onunla savaştı. Ancak yenilerek esir düştü.   Peygamber Efendimiz (a.s.v)’ın dedesi Abdülmuttalib’in develeri de yağma edilenler arasında bulunuyordu. Abdülmuttalip  Mekke’nin lideri konumundaydı ve cesur bir hareket örneği göstererek Ebrehe’ye giderek onunla görüştü. Efendimizin dedesi Ebrehe’den alıkonulan develerinin geri verilmesini söyledi. İlk başta Abdülmuttalip’in cesur hareketi Ebrehe’nin takdirini kazanmıştı. Ancak onun bu talebini duyunca bundan hoşnut olmadı. Ve ona;

“–Ben Kabe’yi yıkmaya geldim, sen ise develerinin derdindesin!” dedi. Abdulmuttalip ise ona cevaben;

“– Ben sadece develerin sahibiyim, Kabe’nin muhakkak bir sahibi var. O, onu korur. dedi. Bu cavaba karşı Ebrehe kibirli bir şekilde:

“ –Bana karşı kimse onu koruyamaz!” deme hadsizliğinde bulundu.

Ebrehe Kabe'yi Yıkamadı

Bunun üzerine Ebrehe onun develerini iade etti. Develerini geri alan Mekke lideri Hane-i Birr (Kabe) ‘e giderek Rabbine beytini (evini) koruması için dua etti. Daha sonra da Mekkelilere şehirden çıkmalarını ve dağlara çekilmelerini söyledi.

 Kabe’yi yıkmakta kararlı olan Ebrehe Kabe’ye yaklaşınca, filini gösterdiği yöne doğru döndürmeye çalıştı. Ancak Mamut isimli büyük fil hareket edemedi ve olduğu yere çöktü. Kuzeye, Güneye ve Doğuya doğru çevrildiğinde yürüyor hatta koşuyor ancak Kabe’ye doğru döndürüldüğünde ise olduğu yere çöküyordu. Hiçbir kuvvet onu kaldırmayı başaramıyordu.

Bu mucize olayın sıhhati Peygamberimizin devesinin çökmesi olayında efendimiz tarafından da tekitlenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında çökmesi üzerine, Nebi (s.a.s.)'in söylediği sözlerle sâbit olmuştur. Devesi çökünce Rasûlullah'ın ashâbı;

-"Deve çöktü" dediğinde, Rasûlullah;

-"Hayır, Kusva çökmedi, yalnız onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmuştur.

Buhâri ve Müslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi günü şöyle dediği nakledilmektedir: "Yüce Allah filleri Mekke'ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlünü ve mü'minleri oraya gönderdi. Dün olduğu gibi bugün de oranın hürmeti iâde olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. "

Ebabil Kuşları - Ebabil Kuşları Kabeyi Koruyor !

   Mamut isimli büyük fil hareket edemeyip olduğu yere çöktüğü o şaşırtıcı anda, kimse bu büyük filinin bu hareketine akıl erdirememişti.

Ordunun içinde bulunduğu bu şaşkınlık sırasında,  Cenâb-ı Hak, celâl sıfatı ile tecelli etti ve Kur'ân'da "Ebabîl" diye isimlendirilen kuşları deniz tarafından Ebrehe ordusunun üzerine salıverdi. Kırlangıçlara benzeyen bu kuşların herbiri, biri ağzında, ikisi de ayaklarında olmak üzere nohut veya mercimek tanesi büyüklüğünde üçer taş taşıyordu. Gaga ve pençelerinde taşıdıkları taşları ve çamurdan balçıkları (sicilden taşlar) askerlerin üzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparça olmuş ağaç yaprakları gibi dağıldılar Bu taşların isabet ettiği her asker, anında yerde debelenip, ölüveriyordu.11 11. Sîre, 1/54-55; Tabakât, 1/92

Taş yağmuru ile karşı karşıya kalan askerler şaşırıp kaldılar. Bir anda karargâh, yıkılan, yere serilen delik deşik olan insanlarla doldu. Kendilerine taş isabet etmeyenler ise, kaçışmaya başladılar. Ebrehe de o anda canlarını zor kurtaranlar arasında idi. Fakat, aldığı bir taş yarası ile sonradan o da emeline ulaşamadan ölüp gitti.12 12. Sîre, 1/56

Ebrehe'nin Sonu

Ebrehe, bu saldırıda etleri parçalanmış, çürümüş halde San'aya dönerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bölgede göğsü ikiye yarılarak acıklı şekilde öldü (Kadı Beydâvî, Envârü't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).

 Abdullah b. Abbas, Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hânî'nin evinde, kuşların attığı bu taşlardan zıfar boncuğu gibi kırmızı çizgili olan bir tanesini gördüğünü söylemiştir, Aynı şekilde Hz. Âişe de ordunun önünde giden filin sürücüsü ile bakıcısına kör kötürüm bir halde dilenirlerken rastladığını söylemiştir (Fahreddin er-Râzî, XXXII, 97).

 Mekke'liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah'ın irâdesi karşısında hayret ve dehşet içinde izlediler. Allah’ın kendi kutsalına bizzat nasıl sahip çıktığını, bununla birlikte dine ve kutsala düşmanlık edenleri de nasıl zelil ettiğini bizzat görerek olayın şahidi oldular. Peygamberimizin doğumundan yalnızca 52 gün öncesinde gerçekleşen Fil  Olay 'ını, onlara peygambere tabi olmayanların ve Allah’a karşı çıkanların hazin sonunu göstermek açısından  manidardır.. Aynı zamanda bu, onlar için de bir ibret ve gelecekte kendilerine sunulacak davet açısından bir ikazdı adeta…

Ebabil Kuşları ve Ebrehe’nin Hazin Sonu

Elindeki muazzam gücün etkisiyle zulmünü iyice şiddetlendiren Ebrehe, bu gücün bitmez tükenmez bir güç olduğu vehmine kapılmıştı.  Buna karşılık Allah Teala’nın ona hazırladığı hazin son ibret verici nitelikteydi. Fil Olayı ’nı meydana getirerek takdirini gerçekleştiren Kabe’nin Sahibi Allah (cc);  arslan, kaplan veya zehirli yılan gibi dehşet verici güçlü yaratıklarla değil, çok güçsüz ve zayıf mahluklar olan Ebabil Kuşlarının attığı nohut tanesinden de küçük taşlarla Ebrehe ordusunu helake uğrattı . Nitekim Allahu Teala, tarihe zalim ve kibirli olmaları hasebiyle nam salmış olan Firavun, Nemrut ve Calut gibi müstekbirleri de hep onlardan daha küçük ve daha güçsüz olan varlıklarla helak ederek, onların hakikatte ne kadar aciz varlıklar olduklarını ve kibirlerinin beyhudeliğini ortaya sermiştir.

Ebrehe de büyük bir sükse ve kibirle çıktığı Yemen’e, delik deşik olmuş bir bedenle, çok zelil ve perişan bir durumda, sürünerek dönebildi. Onun bu vaziyeti, kibirlilerin daha dünyadayken bile rezil olduklarına dair çok açık bir ibret tablosudur.

Hane-i Birr Kabe

Fil Olayı’nın gerçekleşme sebebi ve yeryüzünde kurulmuş ilk mabed olan Kabe, Alemlerin Rabbi olan Allah’ın emri ile inşa ettirdiği “Hane-i Birr” idi. Hane-i Birr (Kabe), Allah’a kulluk yeri olduğundan kutsal ve mübarek kılınmıştı. Bu nedenle ilahi korumaya tabi tutulmuştu.

Ebrehe’nin müslümanların kıblesine yönelik yaptığı bu cüretkar girişime verilen ceza ise, kıyamete kadar bu mukabilde yapılacak olan diğer hareketlere bir cevap ve tehdit özelliği taşımaktadır.

Ayet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin zikredilmesine mani olan ve oraların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? İşte onların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Onlar için dünyada bir rezillik, yine onlar için ahirette de pek büyük bir azap vardır.” (Bakara, 114)

Fil Yılı

Fil Olayı ’ının vuku bulmasıyla “ Fil Senesi ” adı Kureyşlilerde bir gelenek haline gelen bir tür tarih başlangıcı olarak kullanılmaya başlandı. Buna birkaç misal vermek gerekirse:

Kubaş bin Üşeym:

“–Ben ve Peygamber Efendimiz, Fil Senesi’nde dünyaya geldik.” demişti.

Hz. Osman, ona:

“–Senin yaşın mı daha büyük, yoksa Hz. Muhammed’in yaşı mı daha büyük?” diye sual etti.

Kubaş bin Eşyem ise, şu edeb dolu ve ince cevabı verdi:

“–Allah Resûlü, benden çok daha büyüktür. Lakin ben ondan daha önce doğmuşum!.” (Tirmizî, Menâkıb, 2)

Fil Olayı ’nı Anlatan Sure – Fil Suresi

Halk arasında ‘ elemtere ’ olarak bilinen Fil Suresi’nde ‘fil ordusu’nun başına gelen Fil Olayı ’nı Allâh Teala Kuran-ı Kerim’de şöyle anlatır:

Fil Olayı Fil Suresi

Mekke döneminde inmiştir. Beş ayettir. Fil Suresi adını birinci ayette geçen fil kelimesinden almaktadır.

Fil Suresi Meali  (elemtere suresi)

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla

  1. Görmedin mi nasıl yaptı Rabbin, (Kabe’yi yıkmaya gelen) fil sahiplerini (Ebrehe ve ordusunu)?
  2. Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?
  3. Onların üzerine sürüler halinde kuşlar (ebabil kuşları) gönderdi.
  4. (Ebabil Kuşları) onlara (siccilden) pişmiş sert çamurdan (nohut tanesi büyüklüğünde) taşlar atıyorlardı.(1)
  5. Derken (Allah) onları (Ebrehe ve ordusunu), yenmiş (delik deşik olmuş) ekin yaprağı gibi yapıverdi.

Fil Olayı ’nın geçtiği Fil Suresi Tefsiri için tıklayınız

(1)"Siccil" kelimesi, taş ve çamur demektir. Yahut, çamurla sıvanmış taş anlamına gelir. "Asf" kelimesi, ağaç yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağaç yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur.

Fil Olayı’ndan Alınması Gereken Dersler ve Hikmetler

  • Fil Olayı Kıyamete kadar Allah’ın ve müslümanların kutsallarına düşmanlık edenlere bir uyarı bir ibret ve tehdit özelliği taşımaktadır.
  • Fil Olayı ’nda Allahu Teala Fil Ashabını öyle acayip bir şekilde yok etti ki Kuran’ın mantığını anlamayan birtakım insanlar önceki kavimlerin helak edilme şekillerini bir doğa olayı olarak yorumlarken Fil Olayı ’nı bir doğa olayı olarak yorumlayamazlar.
  • Kafirler ve İslam düşmanları daima kendi hesaplarını yaparlar, Allah’ı hesaba katmazlar.
  • Allah Kabe’yi korumayı kendi kuşlarıyla kendi üzerine almıştı. Allah’ın kutsalına saldıran daima karşısında Allah’ı bulacaktır!
  • Allahu Teala Fil Olayı ’ndan 52 gün sonra dünyaya gelecek olan Peygamberini esir bir toplumda büyümesine müsaade etmedi. Çünkü esir toplumlar uyuşuk, korkak ve tembel olurlar. İşte islam aleminin de hali budur. Ünlü Sosyolog ve Tarihçi İbn Haldun ‘un da Mukaddime’sinde de şöyle geçmektedir. “Galip milletler çalışkan olurlar, Esir milletler tembel olurlar.”
  • Fil Olayı gibi bir bölgeye yapılan helakler, sadece o bölgenin insanına değil, tüm dünya insanlarına yapılan bir ikazdır.