Bu yazımızda Allah Rasulü’nün amcası olan ve şehadeti ile gözyaşı döktüğü Hz. Hamza kimdir? Sorusunu cevapladık. İslam’a girişi ile müşriklerin kalplerinin ürpermesine sebep olan Allah’ın Aslanı Hamza, Allah ve Rasulü’ne adadığı hayatıyla İslamın ilk sancaktarı, Şehitlerin efendisi gibi nice kıymetli unvanı hak etmiştir.
Şehadetine sebep olan Hz. Vahşi, imanından önce gerçekleşen bu iş sebebiyle bir ömür boyu hüzün duymuştur. Bugün adına yazılan Hz. Hamza ilahisi ve daha nice şiirler de dinleyen Müslümanları adeta tekrar o üne götürüp hüzne boğmaktadır. Tevhid davasının en zor günlerinde gösterdiği gayretlerle Müslümanların kalplerinde ayrı bir yeri olan şehitlerin efendisi Hz. Hamza’nın sözleri umuyoruz ki siz kıymetli okuyucularımızın da kalplerinin yeniden dirilmesine vesile olacaktır.
Hz. Hamza Hayatı
Hamza bin Abdülmuttalib 569 veya 570 yılında doğmuştur. O Peygamberimiz (sav)'in amcası ve ilk Müslümanlardandır. Künyesi Ebû Ammâre (Umare) ve Ebû Ya'lâ. Lâkabı, ‘Esedullah’tır. Manası Allah’ın aslanı. Nesebi, Hamza bin Abdülmuttalib bin Haşim bin Abd-i Menâf El Kureyşi el-Hâşimi'dir. Annesi, Hz. Amine'nin amcasının kızı olan Hâle bint-i Vüheyb, Babası Abdülmuttalib'tir. Hz. Hamza ve Hz. Peygamber, Ebû Leheb'in câriyesi Süveybe'den süt emdikleri için süt kardeştirler. Hz. Peygamber’den bir rivayete göre 2 yıl bir başka rivayete göre 4 yıl önce doğmuştur. Hicretten yedi yıl önce iman etmiştir. Hz. Hamza Mekke'de hatırı sayılır, kıymetli ve kuvvetli kişilerdendir.
Hz. Hamza Nasıl Müslüman Oldu?
Mekke Devleti'nin İslam'a karşı olan düşmanlığı giderek şiddetleniyor; fakat bu durum Rasullullah'ı davasından alıkoyamıyordu. Ona ‘mecnun, kahin, sihirbaz, şair’ diyorlardı. O ise bütün bunlara sabrediyor. İslam'ı tebliğe devam ediyordu.
Bir gün Mekke Devleti'nin ileri gelenleri, Kâbe’nin yanında Hicr denen yerde toplanmış, konuşuyorlardı. Bir ara Hz. Peygamber (s.a.s)'den söz ederek şöyle dediler:
-"Bu adama sabrettiğimiz kadar hiç kimseye sabretmedik. Akıllarımızı sefih gördü, aramıza bölücülük soktu, milli değerlerimizi hiçe saydı, propagandasını yaptığı fikirleriyle devletimize anarşi soktu. Devletimiz için ciddi bir tehlike arzeden bu gericiye, daha ne kadar sabredeceğiz? Yılan gibi henüz küçükken kafasını ezelim!"
Onlar bu şekilde konuşurlarken, Sevgili Peygamberimiz (sas) çıkageldi. Her zaman olduğu gibi, Haceru’l-Esved'i selâmlayarak Kâbe'yi tavafa başladı. Tam onların yanından geçerken, Peygamberimize kötü sözlerle hakaret ettiler. Bu rivayeti nakleden Abdullah bin Amr bin As, Resülullah (sav)’e sarf edilen sözlerin ne denli kötü olduğunun, Hz. Peygamber (sav)’in yüzünden anlaşıldığını ilâve ediyor. Hz. Peygamber (sav), sesini çıkarmayarak tavafa devam etti. İkinci defa yanlarından geçerken, aynı șekilde kendisine hakaret ettiler. Rahmet Peygamberi tavafa devam etti. Üçüncü defa yanlarından geçince, yine o galiz küfürlerle kendisine hakaret ettiler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (sav) durarak onlara șöyle dedi:
-"Ey Kureyş! Beni duyuyor musunuz? Nefsim (canım) elinde olana (Allah'a) yemin ederim: Öyle bir şeyle emrolundum ve size gönderildim ki, hepinizi kılıçtan geçireceğim!"
Resûlullah (s.a.s)'in bu sözleri üzerine ona hakaret eden kafirler korkudan seslerini kestiler. Her birinin kafasına kocaman bir kartal konmuş gibi yere kapandılar ve Hz. Peygamber (sas)'e güzel sözler söylemeye başladılar. O da oradan ayrılıp gitti. Ertesi gün yine aynı yerde toplanarak birbirlerine şöyle dediler:
-"Dün yaptığımızı beğendiniz mi? Adam bir kelime söyleyerek hepimizi sindirdi. Hem konuşursunuz, hem de yapmazsınız!" Onlar bu şekilde birbirlerini itham edip dururken, Resûlullah (sas) çıkageldi. Yanlarından geçerken, hep birden üzerine saldırarak șöyle dediler:
-"Dün o şekilde konuşan ve ilâhlarımızı inkâr eden sen misin?" Resûlullah (s.a.s),
-“Evet, o sözleri söyleyen, sizin ilâhlarınızı tanımayan benim!" diyerek cevap verdi.
Onun bu cevabı üzerine hepsi Sevgili Peygamberimizin hırkasını boynuna dolayarak işkence etmeye, dövmeye başladılar. Onlar bu şekilde Resûlullah (s.a.s)'a işkence yaparlarken, Hz. Ebûbekir geliverdi. Hz. Muhammed (s.a.s)'i onların elinden kurtararak șöyle dedi:
-"Sadece Rabbim Allah'tır diyen bir adamı mı öldürüyorsunuz?" Bunun üzerine Mekke Devleti'nin adamları, Resûlullah (sav) ve Hz. Ebûbekir'i yaralar içinde bırakarak oradan uzaklaştılar.
Hz. Ebûbekir kan ter içinde kalmıştı. Kafası, saç ayırımından yarılmış, yüzü ve sakalları kana boyanmıştı. Sakalını öyle çekmişlerdi ki, sakal diplerinden kanlar akıyordu. Ama bütün bunlar onun için önemli değildi. Davanın lideri kurtulmuştu. Gerektiğinde mümin, davası için işkence görecek, dayak yiyecek, şehid olacak ki, savunduğu dava hükümrân olsun! Sünnetullah buydu..
Hz. Muhammed (sas), Mekkelilerin bu durumuna üzülüyor; putları terk edip Allah'a imân etmelerini istiyordu. Fakat onlar değil imân etmek; onun tebliğ çağrılarına alayla, işkenceyle cevap veriyorlardı. Allah Rasulü’ne hakaret edip saldırıyorlardı.
Tüm bu hakaretlere Abdullah bin Cünd'an'ın cariyesi şahit olmuştu. Bu sırada Hz. Hamza avdan dönmüş adeti üzerine Kâbe'yi tavaf ediyordu. Tavaf yaptığı esnada cariye yanına geldi ve "Ebu Cehil kardeşinin oğluna, şöyle şöyle söyledi" dedi. Hz. Hamza Peygamber Efendimize hakaret edildiğini işitince, büyük bir öfkeye kapılarak hemen Kureyş kafirlerinin bulunduğu yere geldi ve
-"Kardeşimin oğluna, kötü söz söyleyip onu inciten sen misin?" diyerek, elindeki yay ile Ebû Cehil'i yaraladı.
Ebu Cehil ise bu sırada Hamza'ya şöyle diyordu:
-"Ey Ebu Ya'lâ neler getirdiğini görmüyor musun; bizi beyinsizlikle itham etti, ilâhlarımıza küfretti, atalarımıza muhalefet etti."
Hamza (ra) da ona şöyle cevap verdi:
-"Ya sizden daha akılsız, beyinsiz kim var! Allah'ı bırakıp taşlara ibadet ediyorsunuz. Şahitlik ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur, O bir ve tektir, ortağı yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed de onun kulu ve Rasulü’dür. Sen Muhammed'i kimsesiz biri mi sanıyorsun? İşte bende Onun dinini kabul ediyorum. Cesareti olan başka kim varsa haydi gelin dövüşelim!"
Ebu Cehil'in yanındakiler dövüşmek istediyse de Ebu Cehil müsaade etmedi. Hamza'yı kızdırmaktan korkuyor, belki görüşünden caydırırım diye düşünüyordu.
İbn-i Abbas'tan gelen rivayete göre: Kur'an-ı Kerim'de
"Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur verdiğimiz kimse, karanlıklarda kalıp onlardan çıkamayan kimse gibi midir hiç? Kafirlere, işledikleri işte böylece süslü gösterilmiştir" (En'âm sûresi 122) ayetinde yer alan "Ölü iken dirilttiğimiz" buyruğundan kasıt, Hamza bin Abdülmuttalib, "Karanlıklarda bocalayan" ibaresiyle anlatılan da Ebu Cehil'dir.
Bu olaylardan sonra Hamza (ra) doğruca evine gitti ve o gece boyunca nefsiyle muhasebe ve mücadele etti. Ertesi gün Hz. Peygamberin yanına geldi.
-"Ya Muhammed, Ebu Cehil'den intikamını aldım. Üzülme, sevin!” dedi. Hz. Peygamberimiz
-"Ben böyle şeylere sevinmem" buyurdu. Hz. Hamza:
-"Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne yapabilirim" diye sorunca Hz. Peygamber:
-"Ben ancak senin iman etmen, bedenini cehennemden kurtarmanla sevinirim" buyurdular.
Hz. Hamza iman etmiş olmasına rağmen yine de aklına takılan sorular vardı. Allah Rasulü onun kafasına takılan her soruyu cevapladı ve tüm tereddütlerini giderdi. Bundan sonrasında Hz. Hamza'nın kalbi tamamen mutmain olmuştu.
Küfrün ve şirkin bataklığında manen ölü bir haldeyken iman ile dirilip kurtuluşa ermenin lezzetine varmış ve hayatının kalanında bu çağlar üstü davaya hizmet etmiştir.
Hz. Hamza Müslüman Olduğunu İlan Etti
Hz. Hamza Kureyş'in yanına gidip Müslüman olduğunu ilan etti ve Allah Rasulü'nü her surette koruyacağını bildirip buna binaen bir kaside okudu:
"Kalbimi, İslamiyete ve Hakka meylettirmiş olduğu için Allah-u Teala'ya hamdolsun.
Bu din, kullarının her yaptığını bilen, herkese lütfu ile muamele eden, kudreti her şeye galip gelen, âlemlerin Rabbi olan Allah-u Teâlâ tarafından gönderilmiştir.
Kur'an-ı Kerim okunduğu zaman, kalp ve akıl sahibi olanların gözlerinden yaşlar akar.
Kur'an-ı Kerim, açık bir lisan ile açıklanmış ayetler halinde Hz. Muhammed'e (sav) nazil olmuştur.
O, Muhammed Mustafa içimizde sözü dinlenir, kendisine boyun eğilir bir kimsedir.
Ey Müşrikler! Aklınız başınızdan gidip, gözünüz kararıp da Onun hakkında sert ve kaba sözler söylemeyin. Eğer böyle bir düşünceye kapılırsanız, biz Müslümanların cesedine basıp geçemeden, onu hiç kimseye vermeyiz."
Hz. Peygamber, amcası Hamza'nın Müslüman olmasına çok sevinmiş ve Müslümanlar Hz Hamza'nın İslam'a girmesiyle güç ve kuvvet kazanmıştır. Onun imanı ile tevhid davasının seyri değişmiştir. O zamana kadar Müslümanlara cesur bir şekilde eziyet eden müşrikler onun iman etmesi ile korkuya kapılmışlardır. Şehadetine kadar geçen zaman boyunca tüm kafirler onun kılıcının şiddetinden çekinmiştir.
Tevhid Davasının Seyrini Değiştiren İki Kahraman: Hz. Hamza ve Hz. Ömer
Peygamber efendimiz (sav), Hz. Hamza ve diğer bir kısım Müslümanlar Erkam'ın evinde bulunuyorlardı. Bir ara kapı vuruldu. Gelen kimsenin silahlarını kuşanmış bir şekilde Hz. Ömer olduğu anlaşılınca, bazıları endişeye kapıldı. Hamza (ra),
-"Gelen tek bir kişidir. Bu kadar endişeye lüzum yok. Eğer hayır için geldiyse, hoş geldi. Yok eğer şer için geldiyse kendi kılıcı ile başını keserim" dedi. Dışarı çıktı ve
-"Yâ Ömer! Sen ne zannediyorsun. Biz Abdülmuttalib evladıyız. Her birimiz Allah'ın izniyle demiri çiğneyip havaya püskürtürüz. Allah ve Rasulü için canlarımızı da başlarımızı da feda ederiz. Sen Hz. Peygamber'e zarar verebileceğini sanıyorsan aldanıyorsun"
Nihayet Ömer geldi ve kapıda bekleyen nöbetçiye Hz. Muhammed (sas)'i gömek istedigini söyledi. Elinde kılıç olduğu için nöbetçi onu içeri bırakıp, bırakmamakta tereddüt ediyordu. Onlar bu şekilde konuşurlarken, haber Hz. Peygamber (s.a.s)'e ulaştı. O da, "Bırakın gelsin" dedi ve Ömer bin Hattab içeri alındı. Resülulah (sas), Hz. Ömer'e doğru yürüyerek, kuşağından tuttu ve onu sert bir şekilde sarsarak:
-"Ne istiyorsun ya Ömer?" diye sordu. Ömer çoktan teslim olmuş, kendini Allah'a ve Resülüne adamıştı. Sevinç ve heyecan dolu bakışlarını Hz. Peygamber’e çevirerek,
-"Ya Resülallah, ben Allah'a, Resülüne ve Allah'ın ona gönderdiğine iman etmeğe geldim." dedi
Hz. Peygamber (sav), sevincinden tekbir getirmeye başladı. Hz. Ömer artık coşkusundan kabına sığmıyordu. Müslümanların gizli ibadet ettiklerini bildiği için şöyle dedi:
"Ya Resülallah, madem ki Müslümanız, gidip Kâbe'de ibâdetimizi açıkça yapalım! Artık hiç kimse bize dokunamaz! O günden sonra Müslümanlar Kâbe'de açıkça namaz kılmaya başladılar
Bu iki kahraman sayesinde Müslümanlar güçlerine güç katmış ve artık ibadetlerini açıktan yapmaya başlamışlardır.
Müslümanlar Güçleniyor: Medine'ye Hicret
Ebû Leheb ve arkadaşları eziyet etmek amaçlı, Sevgili Peygamber'in evinin önüne ve geçeceği yollara dikenli çalılar ve pislikler atıyordu. Bunu duyan Hz. Hamza, gece Hz. Peygamber'in evinin önünde nöbet tutmaya başladı. Ebû Leheb'i sırtında içi pislikle dolu torbayı taşırken gördü. Hemen yerinden fırlayıp onu yakaladı ve torbayı başından aşağıya devirdi. Hazreti Hamza'nın bu karşılığından sonra, müşrikler Hz. Muhammed (sav)'e karşı kötü hareketler sergilenmekte bir daha bu kadar cesaretli olamadılar.
Müşrikler Hazreti Hamza'ya karşı en ufak bir eziyet ve işkencede bile bulanamıyor, ona baskı yapmak akıllarına bile gelmiyordu. Ondan korkuyor ve çekiniyorlardı.
Müşriklerin oyun ve tuzakları devam ederken Allah Rasulü’nün başlattığı tebliğ ve talim çalışmaları doğrultusunda Medine'ye öğretmenler gönderilmiş ve davet çalışmaları hız kazanmıştı. Mus’ab bin Umeyr vesilesi ile Müslüman olan Medineliler Allah Rasulü’nü korumaya ve ona bağlı kalmaya yemin yettiler. Tevhid davasına yeni bir yol açan bu yemin tarihe Akabe biatı olarak geçerken o gün Akabe’de biat eden Müslümanların cesareti ve mesuliyet bilinci çağlar boyunca Müslümanlara örnek oldu. Allah Rasulü bunun üzerine Müslümanlara Medine'ye hicret etmeleri için izin verdi. Amcası Hamza'ya da bu teklifi götürdü.
Hamza (ra) Zeyd bin Harise, Ebû Mersed Kennaz, Hz. Enes ve Ebû Kerse ile beraber Medine'ye hicret etti. Medine'ye vardığında Zeyd bin Harise'nin evinde misafir oldu. İlerleyen zamanlarda Allah Rasulü’nün tesis ettiği ensar muhacir kardeşliği üzerine Hamza (ra) ile Zeyd bin Harise kardeş oldular.
İslam’ın İlk Sancaktarı
İkinci Akabe Biatı’ndan sonra Müşriklerin Mekke’deki Müslümanlara baskısı iyice arttı. 622 yılında Peygamber efendimiz (sav) de Medine'ye hicret etti. Ancak buna öfkelenen Kureyşli müşrikler hicreti içlerine sindiremedi. Hz. Peygamberi ve Müslümanları rahat bırakmayarak O'nu terk etmeleri için etrafındaki Medineli Müslümanları tehdit ettiler. Hatta Peygamber efendimizi Medine'nin dışına çıkarmaları için münafıkların başı olan Abdullah bin Übeyy bin Selül ile Evs ve Hazrec kabilelerinin müşriklerine teklifler gönderdiler.
Müşrikler, Müslümanlar için Hac yollarını kapattı. Bu durumu göz önünde bulunduran Müslümanlar kendi maslahatları için bir strateji geliştirdi. Kureyşlileri bu tutumdan vazgeçirmek için Suriye ticaret yollarını keserek müşrikleri ticari ve iktisadi bakımdan zor duruma düşürmeyi ve böylelikle onları dizginlemeyi hedeflediler. Bu sırada bir müşrik kervanının Medine yakınlarından geçmekte olduğunu işittiler. Bunun üzerine ticaret yollarını sıkıştırmak üzere sefer hazırlığı yapıldı.
Peygamberimizin emri ile sefere çıkacak birliğin kumandanı Hz Hamza oldu. Böylece İslam’ın ilk sancaktarı olma şerefine nail oldu.Hamza (ra) 30 süvari ile birlikte hareket etti. 300 süvarinin koruduğu müşrik kervanı Şam'dan Mekke'ye gitmek üzere Sifr-ül Bahr denilen yere gelmiş bulunuyordu. İslam mücahitleri buraya geldiklerinde, müşriklerin kervanını koruyan 300 asker ile karşılaştılar ve hemen savaş safına geçtiler.
Mecdi bin Amr el-Cüheyni, iki tarafın da müttefiki idi. Müslümanların sayıca müşriklerden çok az olduklarını, bu ilk çarpışmada yenilebileceklerini düşünerek arabuluculuk yapıp iki tarafı da çarpışmadan vazgeçirdi.
Hazreti Hamza ve arkadaşları ikna olup Medine'ye geri döndüler. Mecdi'nin
bu hareketi Peygamber Efendimize arz edilince çok memnun olmuş ve "Mübarek, iyi ve doğru bir iş yapmıştır" diye buyurmuşlardır.
Bedir Savaşı
İslamın ilk sancaktarı olan Hamza (ra); Ebva, Veddan ve Zül'uşeyre gazalarında Hz. Peygamber efendimizin beyaz sancağını taşıdı. Bedir savaşında 313 Müslüman ordusuna karşı, 1000 kişilik müşrik ordusuyla çarpışıldı. Bedir'de her iki taraf karşı karşıya gelmiş ve Mekke'li müşriklerden Utbe, Şeybe ve Velid meydana çıkıp içlerinden karşılarına çıkmaya cesareti olanın çıkmasını istedi. Peygamberimiz (sav):
- "Ey Haşimoğulları! Kalkınız. Allah'ın nurunu, batıllarıyla söndürmek için gelenlere karşı, Hak yolunda çarpışınız ki, Allah, Peygamberinizi de bunun için göndermiş bulunuyor. Kalk Yâ Hamza! Kalk Yâ Ali! Kalk Yâ Ubeyde bin Haris!" buyurdu.
Hazreti Hamza, Hz. Ali, Hz. Ubeyde miğferlerini giydiler. Meydana yürüdüler. Müşrikler:
-"Sizler kimlersiniz? Eğer bizim dengimiz iseniz sizinle çarpışırız" dediler. Onlar da:
- "Ben Hamza'yım! Ben Ali'yim! Ben Ubeyde'yim" dediler. Müşrikler:
-"Sizler de bizim gibi şerefli kimselersiniz. Sizinle çarpışmayı kabul ettik" dediler.
Mücahitler; önce müşrikleri imana davet ettiler. Onlar kabul etmedi. Ve karşılıklı savaştılar. Hz. Hamza ve Hz. Ali, Utbe ve Velid'i öldürdü. Ubeyde bin Haris, Şeybe'yi yaraladı. Hamza ve Ali Şeybe'yi öldürdüler. Karşılıklı düellolar bitmişti. Ebû Cehil, müşrikleri savaşa teşvik etmeye başladı. Her iki taraf bütün güçleriyle saldırıya geçtiler. Bu savaş her iki tarafın da ilk büyük savaşıydı. Allah Resulünün sahabesi ortalığı ‘Tekbir’ sesleriyle inletiyor düşman karşısında bir kale gibi duruyorlardı. Hz. Hamza iki elinde birer kılıç ile çarpışıyordu.
Hz. Peygamber ashabını böyle kahramanca savaşır halde görünce "Onlar, Allahu Teâlâ'nın yeryüzündeki Aslanlarıdır" buyurdu.
Peygamber efendimiz, sahabeye her yönden örnek oluyor, en büyük cesareti o gösteriyordu. Hz. Ali: "Bedir de hepimizin en cesaretlisi, en kahramanı Peygamber efendimizdi. Müşrik saflarına en yakın olan da yine O idi" demiştir. Rabbimiz, ayrıca Müslümanlara yardım için katından meleklerini göndermiştir. Melekler her vuruşta bir müşriki öldürdüler. Savaş kızışmış Allah'ın yardımıyla Müslümanlar düşman saflarını dağıtmış onları bozguna uğratmıştı. Müşrikler Mekke'ye doğru kaçmaya başladılar ve Bedir, Müslümanların zaferiyle sonuçlandı.
Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza’nın Ölümü
Hamza (ra) Bedir Savaşı’nın önde gelen kahramanlarındandı. Büyük bir cesaretle savaşarak teke tek vuruşmak için ortaya çıkanlardan Şeybe bin Rebîa’yı öldürdü ve Ebû Süfyân bin Harb’in karısı Hind’in babası Utbe bin Rebîa’nın öldürülmesine yardımcı oldu. Savaş esnasında da Cübeyr bin Mut‘im’in amcası Tuayme bin Adî’yi ve Kureyş’in bazı ileri gelenlerini öldürdü. Bundan dolayı özellikle Hamza’dan intikam almaya çalışan müşrikler, Cübeyr bin Mut‘im’in Habeş asıllı kölesi Vahşi bin Harb’e Uhud Gazvesi’nde Hamza’yı öldürme teklifinde bulundular. Bu işi başarabilirse âzat edileceğine dair söz verdiler. Hz Hamza’nın ciğerini çiğneyeceğini ve organlarından yapacağı gerdanlığı boğazına takarak Mekke’ye döneceğini söyleyen Hind ise Bilal-i Habeş’e, bütün takılarına ilâve olarak 10 altın vereceğini vadetti.
Uhud savaşında; Peygamber Efendimiz Hazreti Hamza'yı en önde zırhsız süvarilerin başında çarpışmakla görevlendirdi. Hz. Hamza kendisine kartal kanadından bir tuğ yapmıştı. Umumi taaruza geçildi. Hz. Hamza, müşrik sancaktarı Osman bin Talha'yı bir vuruşta öldürdü. Hz. Hamza iki elinde birer kılıç tutuyor, "Ben Allah'ın Aslanıyım!" Diyerek düşman safları arasında yiğitçe savaşıyordu.
Safvan bin Ümeyye, etrafındakilere:
-"Hamza nerededir? Bana gösteriniz" diyor, savaş meydanını araştırıyordu.
Bir ara gözleri, iki kılıçla süvarilerle kıyasıya savaşan birini görünce
-"Bu çarpışan kim?" Diye sordu. Çevresindekiler:
-"Aradığınız kimse! Hamza!" Dediler. Safvan:
-"Ben bugüne kadar kavmini öldürmek için saldıran, Onun gibi gözü pek, bir kimse daha görmedim" dedi.
Hz. Hamza Hep İleri Doğru Hucüm Ediyordu
Herkes bütün güçleriyle çarpışırken, bir ara Rasulullah ile Hazreti Hamza arasında kimse kalmadı. Hazreti Hamza, hiç arkasına bakmıyor, hep ileri doğru hücum ediyordu. Savaşta tek başına 30 müşriği öldürmüştü. Bu sırada Siba bin Ümmü Emmar;
- "Bana karşı koyacak bir yiğit var mı?" Diyerek Hz Hamza'ya meydan okudu.
"Yanıma gel! Demek sen Allah'a ve Rasulüne meydan okuyorsun, öyle mi?" Deyip, Onu göz açtırmadan yere serdi.
Bu sırada Vahşi bir kayanın arkasında saklanmış uygun bir an için Hz. Hamza'yı gözetliyordu. Mızrak atmada son derece mahir olan Vahşi savaş boyunca sinsice Hz Hamza’yı takip etti ve karşısına çıkma cesareti gösteremeden onu arkadan vurma fırsatı kolladı Hz. Hamza'nın ona yaklaştığını görünce mızrağı fırlattı ve onu şehit etti. Allah’ın arslanı Hz Hamza Uhud günü şehadet şerbetini içti.. Hz. Peygamber'in amcası, süt kardeşi, dostu, dayanağı, İslam'ın ilk sancaktarı, Allah'ın Aslanı olan Hz. Hamza'nın kanı yere damlamış bu yüce gaye uğruna canını feda ederek tarihe adını Şehidlerin Efendisi olarak yazdırmışdı.
Hamza (ra), şehid olduktan sonra Utbe bin Rebia'nın kızı Hind, onun göğsünü yardı. Ciğerini çıkarıp çiğnedi. Mübarek yüzünü tanınmaz hâle getirdi. Kulaklarını, burnunu, azalarını kesti. Hz. Hamza'nın organının çiğnendiği haberi Rasulullah Efendimize gelince:
-"Ondan bir şey yedi mi?" buyurdu.
-"Hayır" dediler.
Hazreti Hamza şehid olduğunda oruçlu idi. Hz. Peygamberimiz, Hz. Hamza için "Seyyid-üş-Şüheda" yani "Şehitlerin Efendisi" buyurdu. Ve cesedini meleklerin yıkadıklarını haber verdi.
Savaş bitmişti. Şehitlerin yanlarına gidildi. Peygamberimiz Hz. Hamza'nın cesedini parçalara ayrılmış bir vaziyette görünce dayanamadı. O mübarek gözlerinden yaş akmaya başladı. Ve şöyle buyurdu:
-“Hiç kimse senin kadar musibete uğramamıştır ve uğramayacaktır. Beni bu kadar öfkelendiren bir şey olmamıştır. Ey Resûlullah’ın amcası! Ey Allah ve Resulünün aslanı Hamza! Allah sana rahmet etsin. İyi "bilirim ki sen hısım ve akrabalık haklarını gözetir, daima hayırlı işler yapardın. Eğer yas tutmak gerekseydi sana yas tutardım"
Allah ve Rasulü'nün Aslanı
“Ben, bu şehidlerin, Allahü teâlanın yolunda canlarını feda ettiklerine,kıyamet günü şahitlik edeceğim. Onları kanlarıyla gömünüz. Vallahi, kıyamet günü mahşere yaraları kanayarak gelecekler. Kanlarının rengi kan rengi,kokuları da misk kokusu olacaktır. " Buyurdu. Peygamberimiz:
"Bana Cebrail Aleyhisselam gelip, Hamza bin Abdülmuttalib'in göktekiler katında ‘Allah'ın ve Rasulünün aslanıdır’ diye yazıldığını haber verdi" buyurdu.
Allah Rasulü, Hz Hamza’yı görmek isteyen halası Safiyye’ye engel olmaya çalıştıysa da Safiyye kardeşinin bu musibete Allah yolunda uğradığını, Allah yolunda bundan daha beterine de razı olacağını ve sevabı O’ndan bekleyeceğini söyleyerek ısrar etti; fakat Hz. Hamza’nın cenazesini görünce göz yaşlarını tutamadı. Hz. Peygamber, Hazreti Hamza’nın Allah ve resulünün aslanı, şehidlerin efendisi olduğunu söyleyerek halası Safiyye ile kızı Fâtıma’yı teskin etti ve şehidlerin ölmeyip cennette yaşadıklarını belirtti. O esnada;
“Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (Âl-i İmrân 3/169-170) ayeti nazil oldu.
Hazreti Hamza ve diğer şehitlerin cenaze namazları kılındı. Abdullah bin Cahş ve Hz. Hamza'nın cenazeleri bir kabre konuldu. Hamza ( ra), Abdullah bin Cahş'ın dayısı idi.
Hamza (ra), Uhud Savaşı’nda kahramanca savaşmış. İslâm uğruna kendi hayatını hiçe sayarken savaşın bütün tekniklerini kullanmış, o günün insanları ve daha sonra hak yolunda savaşacak bütün insanlar için cesaret ve kahramanlık örneği olmuştur. Gazi ve şehitlerin pîri sayılmış, bundan dolayı İslâm tarihinde “seyyidüşşühedâ” ve “esedullah” unvanları ile anılagelmiştir. Peygamber Efendimiz’in çok sevip saydığı, maddî ve mânevî desteklerine mazhar olduğu Hz. Hamza yaşadığı dönemde ilmî ve idarî faaliyetlere katılamamış, bundan dolayı kaynaklarda hakkında fazla bilgi yer almamıştır.
Hz. Vahşi kimdir?
Hz. Vahşi aslen Habeşistanlı ve Kureyş eşrafından Cübeyr b. Mut‘im’in kölesidir. Özgürlüğünü kazanmak isteyen Vahşi kendisine verilen Hz. Hamza’yı öldürme görevi için Mekek’den Uhud’a doğru yola çıktı. Uhud’da çatışmalar başladıktan sonra Vahşî, bir kayanın ardına saklanmış Hamza’yı gözetliyordu. Hz. Hamza’nın bir kayanın arkasında Sibâ‘ bin Abdüluzzâ ile çarpışıp onu öldürdükten sonra kendisinin bulunduğu yere yaklaştığını görünce mızrağını fırlatarak onu şehid etti; ardından yanına giderek ciğerini söktü ve Hind’e götürdü.
Müslüman olduktan sonra Hz. Vahşi anlatıyor: "Hz. Hamza şehid olmuştu. Yerde öylece uzanıyordu. Yanına yaklaşıp ayağına vurdum can bedeninde var mı diye. Cansız olduğunu anlayınca yaklaşabildim. Vallahi onun ölüsü bile insanı korkutuyordu.”
Bu savaşta tam galibiyet elde edemeyen müşrikler Hz. Hamza’nın öldürülmesiyle bir ölçüde intikam duygularını tatmin etmişti. Vahşî, Cübeyr bin Mut‘im tarafından âzat edildi. Hind de takılarının yanında onu on altınla ödüllendirdi. Hz. Vahşi Müslüman olduktan sonra hürriyetine kavuşabilmek için Hz. Hamza’yı öldürmekten başka seçeneğinin bulunmadığını ve Uhud’a sadece bunun için katıldığını söylemiştir. Uhud’daki galibiyet haberini Mekke’ye ilk ulaştıran kişinin Vahşi olduğu rivayet edilir. Hacûn’da bir tepeye çıkarak Mekke müşriklerine savaş hakkında bilgi verdi. Ardından Mekke’de yaşamaya devam etti. Hendek Gazvesi’ne de katıldı ve bu savaşta Tufeyl bin Nu‘mân el-Ensârî’yi şehid etti. Mekke’nin fethinden sonra Tâif’e kaçtı.
Hz Vahşi Müslüman Oldu
Hz. Vahşî, Tâifliler’in Medine’ye heyet göndermeye karar vermesinin ardından Dımaşk’a, Yemen’e veya başka bir yerlere gitmeyi daha düşündü. Bu sıralarda kendisine Hz. Muhammed’in İslâm’a girenleri affettiği bildirilince Medine’ye gitmeye karar verdi. Medine’ye giden Vahşî, Mescid-i Nebevî’de Allah Rasulü’nün huzurunda müslüman oldu.
Vahşî’den amcasını nasıl şehid ettiğini anlatmasını isteyen Allah Rasulü onu dinlerken büyük bir üzüntüye kapıldı. Vahşî’yi cezalandırmadı ondan intikam almak için hapsedip, öldürmedi, işkence yapmadı. Sadece amcasının katledilişini hatırlamak istemediğinden gözüne görünmemesini istedi. Vahşi, Hz. Peygamberi üzmemek için Medine'den ayrıldı. Hâlid bin Velîd kumandasında Yemâme Savaşı’na katıldı ve peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetü-l Kezzâb’ı öldürdü. Müseylime’yi öldürmesine çok sevinen Vahşî’nin, “Hz Hamza’yı öldürmekle insanların en hayırlısının kanına girdim, Müseylime’yi öldürmekle de insanların en kötüsünü öldürdüm” dediği nakledilir.
Ardından Hâlid bin Velîd ile Yermük Savaşı’na katıldı. Dımaşk’ın fethinde bulundu. Bir süre Dımaşk’ta yaşadı. Humus’un fethine katıldı ve buraya yerleşti. Ölümüne kadar Humus’ta yaşamıştır. Birçok kaynaklarda Vahşî’nin Hz. Osman devrinde vefat ettiği bildirilmektedir.
Hz. Hamza'nın Sözleri
Gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmam.
Mütevazı olanı Allah yüceltir, kibirli olanı Allah alçaltır.
Akıl, senin için iyi ve yeminli bir dosttur. Bilgi, senin için çok merhametli bir kardeştir.
Beni düşmanımın kötülüğü değil, dostumun sinsiliği korkutur!