Belâ’nın sözlük anlamı, denemek, yapmak, bitkin hale getirmek demektir. İmtihan için başa gelen musibete de belâ denir. Elbisenin eskidiğini ifade etmek için de bu kelime kullanılır. Denenmek veya bir sınamaya uğramak insanı yıprattığından dolayı ‘belâ’ kelimesiyle ifade edilmektedir. Kur’an-ı Kerim'de daha çok denemek, sınamak, imtihan etmek anlamlarında kullanılmaktadır.
Aynı kökten gelen ‘belaya’ Türkçedeki belâ ve musibet anlamına gelir.
Terim anlamı; Gerek darlıkta ve gerekse genişlikte insanın denenip imtihana tâbi tutulması, imtihan maksadıyla başa gelen musibet ve meşakkat bulunan olay demektir.
Başa gelen belâlar, musibetler birer deneme ve sınama olduğundan ve insanı çeşitli biçimlerde eskitip yıprattığından dolayı, başa gelen olaylara “belâ” denmiştir. Bu bakımdan, dinin emirleri ve yasakları, çeşitli yönleriyle belâdır. Râgıp el-İsfahanî, bu yönlerin bazılarını şöyle belirtir:
1) Bazıları bedene zorluk verdiğinden,
2) İnsanların içindeki hayırlıları şerlilerden, temizleri kirlilerden, mü’minleri münafıklardan ayırmak için bir deneme, sınama vasıtası olduklarından. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:“Sizden mücâhidleri ve sabredenleri bilelim (ortaya çıkaralım) diye sizi deniyoruz.” (Muhammed: 47/31)
3) İnsanlar şükretsinler diye sevinçlerle ve nimetlerle, sabretsinler diye de zorluklarla denenirler. İnsanların bu şekilde denenmesi de “belâ”dır. Nitekim Hz. Ali (r.a.): “Kimin dünyası genişletilir de, bunun bir imtihan olduğunu bilmezse, o kişi akıldan yoksundur.” buyurmuştur. Yani, kişi başına gelen bolluğun da darlığın da Allah’tan bir deneme vasıtası olduğunu bilmeli ve ona göre davranmalıdır.
Dinin emirleri bir bakıma ‘belâ’dır, yani sınamadır. Çünkü bazı dinî emirler insan bedenine zorluk verir, insanların iyilerinin ve kötülerinin ortaya çıkmasına sebep olur. Şükredenler veya nankörlük edenler bununla belli olur. Zorluklara kim sabredecek, nimetlerin değerini ve sahibini kim bilecek? Bütün bunlar bir ‘belâ’dır/sınamadır.
İnsanlara verilen nimetler bir deneme amacına yöneliktir.
“Yeryüzünün zinetleri (süsleri) insanların denenmesi içindir.” (Hûd: 11/7)
**Kur'an'dan anladığımıza göre, imtihan kuralı herkes için geçerlidir. Yani, bütün insanlar imtihan edilmektedir. İnsanın imtihana tâbi tutulması Allah'ın bir sünnetidir. Kötüler kadar iyiler de imtihan edilir. Peygamberler bile bu kurala istisna teşkil etmez. Meselâ Hz. İbrahim, oğlunu kurban etmesi için emredildiği rüyayla imtihan edildi ve Hz. Yusuf, azizin karısının cinsî arzularıyla imtihan edildi. İmtihanı başaranların imanı daha güçlenir, başaramayanlar ise sapkınlıklarında daha da ileri giderler.
“O (öyle yüce Allah) ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk: 67/2)
“Biz, insanların hangisinin daha güzel amel işleyeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi, dünyanın kendine mahsus bir zînet/süs yaptık.” (Kehf: 18/7)
“O, hanginizin amel bakımından daha güzel olduğu hususunda sizi imtihan etmek için Arş’ı su üzerinde iken gökleri ve yeri altı günde yaratandır.” (Hûd: 11/7)
"Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak Bize döndürüleceksiniz." (Enbiyâ: 21/35)
"İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece 'iman ettik' demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır." (Ankebut: 29/2-3)
"Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Âl-i İmran: 3/142)
"Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz." (Muhammed: 47/31)
"(Ey mü'minler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ve öyle sarsıldılar ki Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet 'Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?' dediler. İşte o zaman (onlara), 'Şüphesiz Allah'ın yardımı yakın' (denildi)." (Bakara: 2/214)
“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.” (Âl-i İmran: 3/186)
"Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer fitne/imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah'ın katındadır." (Enfâl: 8/28)
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.” (Enâm: 6/165)
“Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele. İşte o sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman ‘Biz Allah için varız ve biz sonunda O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara: 2/155-156)
“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet, (hiç kimseye) isâbet etmez. Kim Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini hidâyete/doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir.” (Teğâbün: 64/11)
“De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise,) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir. De ki: Allah size bir kötülük dilerse, O’na karşı sizi kim korur, ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah’tan başka ne bir dost bulurlar, ne de bir yardımcı.” (Ahzâb: 33/16-17)
"İnsan, Rabbi onu imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nimet ve zenginlik verirse, 'Rabbim bana ikram etti' der (kendisinin bu ikrama ve nimete lâyık olduğunu düşünür). Ama onu imtihan edip rızkını daraltırsa, 'Rabbim bana ihanet etti' der (kendisinin buna lâyık olmadığını sanır)." (Fecr: 89/15-16)
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman Bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, ‘Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir’ der. Hayır! O bir imtihandır, fakat çokları bilmezler. Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler, onlara fayda vermedi. Bunun için işledikleri kötülükler, onları musibete uğrattı. Bunların içinde zulmedenlerin de işledikleri kötülükler, başlarına gelecektir. Bu hususta Allah’ı âciz bırakamazlar. Bilmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için ibretler vardır.” (Zümer: 39/49-52)
"Allah bir kasabayı size örnek verir ki, o, korkudan emin ve sâkindi. Rızkı da, kendisine her bir yandan bol bol geliyordu. Fakat bu kasaba halkı, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti de, Allah onlara, işledikleri kötülükler yüzünden açlık ve korku elbisesini giydirip acıları tattırdı." (Nahl: 16/112)
Ebu Said el-Hudrî (r.a.) rivâyet ediyor: "Rasulullah (s.a.s.) minbere oturdu, biz de etrafına hemen oturduk; buyurdu ki:
"Sizin hakkınızda en büyük korkum; Benden (vefatımdan) sonra dünya hayatının debdebe, parıltı ve zînetlerinin size açılması ve sizin onlara gönlünüzü kaptırmanızdır."
"Allah'a yemin ederim ki, ben sizin fakirliğinizden korkmuyorum. Fakat, sizden önceki (ümmet)lere olduğu gibi size dünya (zenginlikleri)nin açılmasından, böylece başkalarının elindekilere özenip din yönünden ziyana uğramanızdan ve öncekileri dünya zînetlerinin helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum."
“Cennet zorluklarla; Cehennem ise aşırı arzularla çevrilmiştir.”
Habbâb İbnu'l-Eret (r.a.) anlatıyor:
"Rasulullah (s.a.s.) Kâbe'nin gölgesinde bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikâyette bulunduk:
"Bize yardım etmiyor musun, bize duâ etmiyor musun?" dedik. Şu cevabı verdi:
"Sizden önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindimi San'a'dan kalkıp Hadramût'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz."
"İki günü müsâvi/eşit geçen aldanmıştır. Bu günü dününden kötü geçen kişi lânete uğramıştır. Kârda olmayan kişi ziyandadır. Ziyanda olan kişi için ise ölüm daha hayırlıdır. Cenneti arzulayan, hayırlara koşar. Ateş azabından korkan haram şehvetleri terkeder. Ölümü gözeten kişiye dünya nimetleri önemsizleşir. Dünyayı âhiret gayesiyle yaşayan kişiye de felâketler basitleşir."