ÇOCUKLARA AHİRET, KAZA VE KADER BİLİNCİ NASIL VERİLİR?
Ahirete İman Öğretimi
Ahirete iman konusu öğretimi en zor olan hususlardan biridir. Ancak, ahiretle ilgili anlatılanlara inanma noktasında çocukların herhangi bir tereddütleri söz konusu değildir. Çocuğun ahiret inancına yönelik sorularına da bu nazarla bakılmalıdır. Zira çocuk bu soruları, inancını pekiştirmek için sormakta ve “kolay inanırlık” özelliğiyle anlatılanlara da “şüphe etmeden” inanmaktadır. Burada önemli olan, ahirete ilişkin sorularda çocuğun seviyesine uygun ve anlaşılabilir cevaplar vermektir.
İlk çocukluk yıllarında çocukların ahiret hayatına yönelik sorular sormasına sebep olan en önemli olay, karşılaştıkları ölüm hadiseleridir. Ölüm, çocukları hem derinden etkileyen hem de bunun izahını yapmaya çalıştıkları, onunla birlikte her şeyin bitmemesi gerektiğine inanma ihtiyacı hissettikleri bir hadisedir. Zira insanda yaratılıştan var olan bir “ebedi olma” arzusu mevcuttur. İşte, açıklanma ihtiyacı hissederek sordukları sorulara verilecek makul ve anlaşılır cevaplar, çocuklara ahirete iman öğretiminde en önemli noktayı teşkil eder. Verilecek cevaplarda kullanılacak misaller ve öğretimin yapılacağı zaman ve mekân, anlatılanların etkisini pekiştirecektir.
Ancak, ahiret hayatıyla ilgili konularda teferruat bilgiler vermekten kaçınılmalıdır. Bu dünyanın geçici olduğu ve burada bir sınavdan geçtiğimiz söylenebilir. İnancımıza göre ölüm bir son değil, yeni ve ebedi bir hayatın başlangıcıdır. Çocuklara bu konu tabiattan ve çevremizdeki olaylardan örnekler gösterilerek kavratılabilir. Tıpkı bitkilerin ve ağaçların ilkbaharda yeniden ve daha bir gür şekilde canlanmak üzere, güz mevsiminde yapraklarını dökerek kış uykusuna daldıkları gibi, insanlar da kabirde geçici bir süre kalacaklardır. Sonra cennet veya cehennemde sonsuz bir hayat için yeniden canlanacaklardır. Dünyadaki hazırlık ve davranışlarına göre cennet veya cehenneme gideceklerdir.
Çocuklara, dünyadayken iyi olan ve iyilik yapan insanların, öldükten sonra cennete gidecekleri ve orada en çok sevdikleri insanlarla birlikte olacakları, kötü kimselerin ve kötülük yapanların ise cehenneme gidecekleri ve yaptıklarının cezasını orada çekecekleri söylenebilir. Ancak, küçük yaştaki çocuklara, kıyametle ilgili detay bilgiler ve ahiret âleminde karşılaşılacak olaylar ile cehennem ahvali hakkında uzun uzadıya bilgiler vermeye gerek yoktur. Cennetin iyi, güzel ve Allah'ın nimetleriyle dolu, rahat ve huzur içinde yaşanabilecek bir yer; cehennemin ise, kötü insanların gidecekleri ve cezaların çekildiği bir yer olduğunu bilmeleri yeterlidir. Bu bilgilere ek olarak, sınavlarda başarılı olan kimselerin çeşitli ödüllere hak kazandıkları; kötülük yapanların ise, cezalarını çekmek üzere hapishanelere konuldukları örneği de verilebilir.
Ahirete iman konusu öyle bir şekilde anlatılmalıdır ki bu, çocukta ümit ve yaşama sevincinin artmasına yardımcı olmalıdır. Sevdiklerine, güzelliklere, ruh ve beden bakımından haz duyduğu bütün arzularına ebedi âlemde kavuşacağını düşünerek daima ümitli ve mutlu olabilsin. Bu dünyada elde etmek istediklerine çalışarak ve helal yoldan kavuştuğu takdirde, ahiret âleminde daha güzellerine ve iyilerine kavuşabileceğine inanabilsin. Bu hayatın, bilinen hazları ve mutluluklarının geçici olduğu telkin edilmelidir. Asıl önemli olan, bu hayatın ötesinde gerçek mutluluğun tadılacağı bir hayatın daha var olduğunun ve orada Mutlak Hakim olan Allah Teâlâ'nın huzurunda iyilerin mükâfatlandırılacağı, kötülerin ise cezalandırılacağının çocuklara ve gençlere anlatılması gerekmektedir. Bu duygu ve inancın kazandırılmış olması, aynı zamanda onlara önemli ölçüde sorumluluk duygusunun kazandırılmış olması demektir.
Öte yandan, ebedi âlemin varlığına inanan insanların, bu dünyada gerçekleşemeyen ümitlerini ve arzularını sürekli olarak baskı altında tutma yerine, bunların ebedi âlemde gerçekleşeceği ümidiyle ruhen rahatladıkları da bilinen bir gerçektir.
Ahirete İman Öğretimi
İman esaslarından bir diğerini teşkil eden Ahirete iman konusu öğretimi en zor olan hususlardan biridir. Ancak, ahiretle ilgili anlatılanlara inanma noktasında çocukların herhangi bir tereddütleri söz konusu değildir. Çocuğun ahiret inancına yönelik sorularına da bu nazarla bakılmalıdır. Zira çocuk bu soruları, inancını pekiştirmek için sormakta ve “kolay inanırlık” özelliğiyle anlatılanlara da “şüphe etmeden” inanmaktadır. Ancak ahiret hayatına yönelik bilgiler daha ziyade sem'iyyat ve menkûlat türünden olduğu için1, Allah'ın ve Hz.Peygamber'in bildirdikleri ile yetinmek mecburiyeti vardır. Burada önemli olan, ahirete ilişkin sorularda çocuğun seviyesine uygun ve anlaşılabilir cevaplar vermektir.
İlk çocukluk yıllarında çocukların ahiret hayatına yönelik sorular sormasına sebep olan en önemli olay, karşılaştıkları ölüm hadiseleridir. Ölüm, çocukları hem derinden etkileyen hem de bunun izahını yapmaya çalıştıkları, onunla birlikte her şeyin bitmemesi gerektiğine inanma ihtiyacı hissettikleri bir hadisedir. Zira insanda yaratılıştan var olan bir “ebedi olma” arzusu mevcuttur. İşte, açıklama ihtiyacı hissederek sordukları sorulara verilecek makul ve anlaşılır cevaplar, çocuklara ahirete iman öğretiminde en önemli noktayı teşkil eder. Verilecek cevaplarda kullanılacak misaller ve öğretimin yapılacağı zaman ve mekân, anlatılanların etkisini pekiştirecektir2. Ancak, gerek ailede, gerekse okullarda yapılacak öğretimde ahiret hayatı ile ilgili konularda teferruat bilgiler vermekten kaçınılmalıdır. Bu dünyanın geçici olduğu ve burada bir sınavdan geçtiğimiz söylenebilir. İnancımıza göre ölüm bir son değil, yeni ve ebedî bir hayatın başlangıcıdır. Çocuklara bu konu tabiattan ve çevremizdeki olaylardan örnekler gösterilerek kavratılabilir. Tıpkı bitkilerin ve ağaçların ilkbaharda yeniden ve daha bir gür şekilde canlanmak üzere, güz mevsiminde yapraklarını dökerek kış uykusuna daldıkları gibi, insanlar da kabirde geçici bir süre kalacaklardır. Sonra cennet veya cehennemde sonsuz bir hayat için yeniden canlanacaklardır. Dünyadaki hazırlık ve davranışlarına göre cennet veya cehenneme gideceklerdir. Çocuklara, dünyada iken iyi olan ve iyilik yapan insanların, öldükten sonra cennete gidecekleri ve orada en çok sevdikleri insanlarla birlikte olacakları, kötü kimselerin ve kötülük yapanların ise cehenneme gidecekleri ve yaptıklarının cezasını orada çekecekleri söylenebilir. Ancak, küçük yaştaki çocuklara, kıyametle ilgili detay bilgiler ve ahiret âleminde karşılaşılacak olaylar ile cehennem ahvali hakkında uzun uzadıya bilgiler vermeğe gerek yoktur. Cennetin iyi, güzel ve Allah'ın nimetleriyle dolu, rahat ve huzur içinde yaşanabilecek bir yer, cehennemin ise, kötü insanların gidecekleri ve cezaların çekildiği bir yer olduğunu bilmeleri yeterlidir3. Bu bilgilere ek olarak, sınavlarda başarılı olan kimselerin çeşitli ödüllere hak kazandıkları, kötülük yapanların ise, cezalarını çekmek üzere hapishanelere konuldukları örneği de verilebilir.
Çocukların en çok merak ettikleri ve çoğu zaman da korktukları şeylerden biri de mezardır. Onlar, ölüm olayı ile birlikte ruhun cesetten ayrıldığını kolaylıkla kavrayamazlar. Toprağın altına gömülen ve orada tek başına terk edilen ölüyü canlı olarak tahayyül edebilirler. Gecenin karanlığında ve kışın soğuğunda toprak altında nasıl kalabilecekleri zihinlerinde çözemedikleri problem olarak uzun süre devam eder. Hatta bazen kendilerinin, ölmüş ve mezarlıkta tek başına kalmış olduklarını düşünürler. Daha çok gece vakti, yatağa girdiklerinde ve uyumadan önce bu düşünceler bir kâbus gibi üzerlerine çöker ve müthiş korkuya kapılırlar. O korku ile yatağın içerisinde gizlenmeye çalışırlar. Hele aile çevresinde veya halk arasında, kabirde, Münker ve Nekir adlı meleklerin ölüyü sorgulamaları ile ilgili olarak ve abartılarak anlatılan: “Sorgu melekleri, sorularına doğru cevap veremeyenlere, elindeki demir topuzla vurunca, yedi kat yerin dibine sokar, sonra çeker çıkarır, yeniden vurur!...” gibi ifadeleri hatırladıkça dehşete kapılırlar4. Oysa Hz. Peygamber’in kabir hayatı ile ilgili ifadesinde “kabrin, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukur” olduğu ifadesiyle yetinilmektedir5. Dolayısıyla, çocuklara kabirden bahsedilince abartılı ve korku veren ifadeler yerine, iyi insanlar için kabrin bir cennet bahçesi olacağı hususu üzerine dikkatler yoğunlaştırılmalıdır. Kabir azabı ve cehenneme yönelik bilgilerin ise, sonraki yıllarda, özellikle vicdan duygusunun gelişiminden sonra verilmesinde fayda vardır.
Ahirete iman konusu öyle bir şekilde anlatılmalıdır ki bu, çocukta ümit ve yaşama sevincinin artmasına yardımcı olmalıdır. Sevdiklerine, güzelliklere, ruh ve beden bakımından haz duyduğu bütün arzularına ebedî âlemde kavuşacağını düşünerek daima ümitli ve mutlu olabilsin6. Bu dünyada elde etmek istediklerine çalışarak ve helal yoldan kavuştuğu takdirde, ahiret âleminde da daha güzellerine ve iyilerine kavuşabileceğine inanabilsin. Bu hayatın, bilinen hazları ve mutluluklarının geçici olduğu telkin edilmelidir. Asıl önemli olan, bu hayatın ötesinde gerçek mutluluğun tadılacağı bir hayatın daha var olduğunun ve orada Mutlak Hâkim olan Allah Teâlâ'nın huzurunda iyilerin mükâfatlandırılacağı, kötülerin ise cezalandırılacağının çocuklara ve gençlere anlatılması gerekmektedir. Bu duygu ve inancın kazandırılmış olması, aynı zamanda onlara önemli ölçüde sorumluluk duygusunun kazandırılmış olması demektir7. Öte yandan, ebedî âlemin varlığına inanan insanların, bu dünyada gerçekleşemeyen ümitlerini ve arzularını sürekli olarak baskı altında tutma yerine, bunların ebedî âlemde gerçekleşeceği ümidiyle ruhen rahatladıkları da bilinen bir gerçektir.
Ahirete iman konusu, insanın özellik ve temayüllerine göre işlenirse, çok geniş imkânlar ve müspet sonuçlar doğurur. Sonsuz kemal ve güzelliğe ulaşmak için, sürekli çaba ve gayret sarf etmesine yardımcı olur. Ahirete iman duygusu insanlara iyilik, güzellik ve doğruluk istikametindeki konularda devamlılık sağlarken, kötülük, çirkinlik ve yanlışlıklar karşısında direnme ve dayanma gücü sağlar. Nefsine ve isteklerine meşru olan tatmin yollarını gösterir. Düşebileceği geçici başarısızlık ve tatminsizliklerden bunalıma düşmesini önler8.
Kaza Ve Kader'e İman Öğretimi
Yetişkinlere olduğu kadar, çocuklara da anlatılması ve öğretimi zor olan konulardan biri de kaza ve kadere iman öğretimidir. Aynı zamanda Kelâm ilminin de üzerinde en çok tartıştığı meselelerden biri olan bu konuda asıl problem çocuklara ne zaman ve ne kadar bilginin verilmesi meselesidir. Zira, burada zorluk, hem konunun anlaşılmasında farklı düşüncelerin söz konusu olması, hem de kaza ve kader konusunun diğer bazı iman esasları gibi soyut bir nitelik arz etmesidir. Yine de yerli yerinde kullanılacak ifadelerle bu esasın da öğretimi mümkündür.
Öncelikle dikkat edilmesi gereken nokta, kaza ve kader konusuna, iman esasları öğretimi sürecinin en sonunda yer vermektir. Amentü metninde en sonda yer alan bu konu, aslında insan zihnini çeşitli boyutlarıyla zorlayan ve bazen içinden çıkılmaz sorularla karşı karşıya bırakan bir özelliğe de sahiptir. Yetişkinleri bile, anlama noktasında aciz bırakan ve belki de sağlıklı bir neticeye ulaşmak insan için mümkün olmayacağı için, bu konu üzerinde tartışmada bulunmak, Hz.Peygamber (sav)'in -aşağıda aktarıldığı üzere- kesin tavrıyla yasaklanmıştır.
“Bir gün, kader konusunda tartışmakta olan sahabeleri gören Hz.Peygamber onlara şöyle çıkıştı: Siz bununla mı emrolundunuz? Yoksa ben size bunun için mi gönderildim? Sizden öncekiler bu konuda tartışmaya başladıkları zaman helâk olmuşlardır. Bir daha sakın bu konu üzerinde tartışmayınız!” 9.
Burada kader ve kaza kavramları üzerinde uzun bilgiler vermek yerine, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanmak anlamındaki kaza ve kadere imanın, insan için taşıdığı sosyal-psikolojik değerden kısaca bahsetmek istiyoruz.
Kaza ve kadere iman, insana, kâinatta olup biten her şeyin, Yüce Yaratıcının bildiği bir hikmeti olacağını öğreterek, başına bir zarar geldiğinde hemen feryadı basarak isyan etmesini önler. Başarı ve iyilik dokunduğu zaman da her şeyi unutarak şımarmaz; başarısını şükürle, başka insanlarla paylaşarak arttırır ve yerli yerinde sevinir. Böylece insanı başarısızlık, fakirlik ve hastalık gibi durumlarda, bütün tedbirleri aldıktan sonra, feryattan, isyandan ve ümitsizlikten kurtarır. Başarı ve iyilik esnasında da şımarmaktan, gururdan uzak tutarak,dengeli ve mutedil bir insan olmasını sağlar10.
Kur'an-ı Kerim'de, “Yeryüzünde olan ve sizin başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce o kitapta bulunmasın. Şüphe yok ki, bu, Allah için kolay bir şeydir. Böyle olması ise, kaybettiğiniz şeylere üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiklerine de şımarmamanız içindir. Zira Allah kendini beğenip öğünen kimseleri sevmez”11 buyrularak, insanın ne kaybettiklerine üzülmesinin, ne de elde ettiklerine aşırı derecede sevinerek şımarmasının doğru olduğu vurgulanmakta ve her hususta Allah'ın takdirinin söz konusu olduğuna dikkat çekilmektedir.
Kaza ve kadere iman konusunda üzerinde hassasiyetle durulacak noktalardan bir de tevekkül anlayışının doğru bir şekilde yorumlanmasıdır. Zira sağlıklı bir tevekkül anlayışına sahip insan, kaza ve kader konusunu anlama ve anlatma noktasında önemli bir mesafe kaydetmiş demektir. Böylesi bir tevekkül anlayışında ise aslolan, kul olarak üzerine düşen yapıldıktan sonra sonucun ümitle beklenmesidir. Ümit ise, kaza ve kadere imanın insana sağladığı psikolojik bir rahatlığın sonucudur. Zira “İslam'da kaza, kader ve tevekkül inancı aslında bütün işlerde ümidin, başarının, azim ve kararın temelini oluşturur”12.
İslam'ın öğrettiği kaza ve kader inancını bu şekilde ele almak, yetişmekte olan nesillere, karşılaşacakları her iş ve olayda destek ve başarı temin edecektir. İyi ve doğru anlaşılan kader inancı, başarı seviyesini gittikçe yükseltmeye yardımcı olacaktır. Başarısızlık durumlarında ümitsizliğe düşmeden yeni hamleler yapmanın ön şartlarını hazırlayacaktır.
Ebedî âlem inancı da bu dünyada gerçekleşmeyen ümitlerin ve arzuların insanı sürekli baskı altında tutmasını önler. Tedavi imkânı olmayan bir hastalığa, sakatlığa düşen insanı ve yakınlarını teselli ederek hayata bağlamanın yolları bulunur. Kaza-kader, tevekkül ve ahiret inancı, birbirlerini tamamlayarak, insanın kâinattaki canlı ve cansız bütün varlıklarla ilişkilerini uyumla ve başarıyla sürdürmesine yardımcı olur. İnsanı yalnız Allah'a kul, ama diğer varlıklar karşısında hür kılarak kişiliğini bulmasını sağlar. Yalnız O'na kul olmasını ve yalnız O'ndan yardım isteyerek hayatını sürdürmesini öğretir ki, günümüzde insanların en çok muhtaç olduğu şey budur13.
Bütün bu aktarılanlar, özellikle sosyal-psikolojik açıdan kaza ve kader inancının insan için önemini ortaya koyan ifadelerdi. Şimdi ise, bu kavramların çocuklara ve özellikle temel eğitim çağındaki çocuklara anlatılması ve öğretilmesi konusu üzerinde durmak istiyoruz. Aslında, her ne kadar, “kaza ve kadere iman konusu, iman esaslarının öğretim sürecinin son safhalarında yer almalıdır.” Kanaatini yukarıdaki ifadelerimiz arasında zikrettikse de, Allah'a iman öğretimi konusu ele alınırken, etrafımızda olup biten olayların, Allah'ın, bizim detaylarını bilemediğimiz geniş bilgisi dâhilinde gerçekleştiği, her olayın, önceden Allah tarafından planlandığı ve zamanı gelince de yine O'nun tarafından yaratıldığı, çocuklara anlatılabilir. Bu, aynı zamanda kader ve kaza kavramlarının kısa bir tanımı demektir. Çocukların, Allah'ın herşeyi bilen, herşeye gücü yeten “Mutlak Hâkim” oluşuna inanmaları, onların kader ve kaza hakkında anlatılanlara da kolaylıkla inanmalarını sağlar. Zira çocuktaki kolay inanırlık özelliği onun, kendisine anlatılanlara şüphelenmeden ve itiraz etmeden inanması hususunda, önemli bir rol oynar. Burada dikkat edilmesi gereken husus, çocuğa verilen bilgilerin, anlaşılabilir ifadelerle aktarılmasıdır. İlk çocukluk yıllarında bu kadarla yetinilmesi yerinde bir davranış olurken, son çocukluk yılları adı verilen 7-12 yaşları arasında, çocuklara bu kez kaza ve kader kavramları, yine anlayabileceği bazı misaller yardımıyla öğretilebilir.
Temel eğitim dönemini de içine alan son çocukluk yıllarında, çocuklar, etrafta olan bitenlerin nasıl gerçekleştiği, insanların nelere gücünün yettiği, nelere muktedir olamadığı gibi hususlarda artık mantık süzgecinden geçirdiği fikirler üretmeğe başlar. Kaza ve kader kavramları bu dönemde önem kazanır. Eğer yerli yerinde bir öğretim söz konusu olursa, tevekkül anlayışı ile bütünleşen kaza ve kader inancı, çocuğa, hayata ümitle bakmayı, başarısızlıklar karşısında ise yılgınlığa düşmeden metaneti öğretir. Bu da sonraki hayatı için çocuk açısından son derece önemli bir kazanç demektir.
Konuyla ilgili eserlerde, temel eğitim çağındaki okul çocuklarına kader ve kaza kavramlarının örnekler yardımıyla anlatılması tavsiye edilmektedir. Bu örneklerden birini aktarmak istiyoruz.
“Duvar takvimlerinde bazen, “Bugün güneş tutulacaktır” / “Bu gece ay tutulması olacaktır” / “En uzun gün” / “En kısa gün” / “Ramazan Bayramının 1.günü” gibi önceden yazılmış ifadeler görürüz. Gerçekten de o günlerde ay veya güneş tutulur, günlerin veya gecelerin en kısası en uzunu olur. Ramazan veya Kurban Bayramı başlar. Pekiyi, çocuklar söyleyin bakalım: Ayın veya güneşin tutulması, takvimi hazırlayanlarca oraya yazıldığı için mi gerçekleşmektedir? Çocukların cevapları dinlenmeli, eğer, “o olaylar, takvimi hazırlayanlar yazdığı için gerçekleşti.” diyenler olursa hemen şöyle bir soru yöneltilmelidir. Diyelim ki öyle, biz de kendimize göre bir takvim hazırlasak ve rastgele günlere: “Ay tutulacak” yahut “Bugün Ramazan Bayramının başlangıcı” diye yazsak, gerçekten ay tutulur, bayram yapılır mı?” Böyle bir soruya çocuklar “Hayır” cevabını verince, hemen arkasından şu açıklamaya geçilmelidir. “O halde takvimi hazırlayanlar ayın tutulacağını veya bayramların başlayacağını bir yıl öncesinden nasıl bildiler de oraya yazdılar? Kendilerinde var olan bilgileri sayesinde ay tutulacağını veya bayram yapılacağını tespit ettiler ve ona dayanarak yazdılar değil mi?... İşte çocuklar, Allah Teâlâ Hz.leri de, bizim ne zaman, hangi anne ve babadan olacağımızı, kaç yılında nerede doğacağımızı sınırsız bilgisi ile önceden biliyordu. Hatta sizin gelip bu sınıfta benim öğrencim, benim de sizin öğretmeniniz olacağımı biliyordu. Bütün bunlar bizim kaderimizde vardı. İşte biz buna kader diyoruz. Kaderimizde olanın bu şekilde gerçekleşmesine ise kaza diyoruz14.
Kaza ve kadere iman öğretimi konusunda son olarak şunlar söylenebilir: Kaza ve kaderin anlaşılmasına yardımcı olabilecek benzetme ve örnekler yanında, Allah'ın hükmünün, takdirinin değişmezliği ve takdir olunanın mutlaka gerçekleşeceği hususunda tarihte yaşanmış olan çeşitli hadiselerden bahsedilebilir. Bu tür örneklerin çocuklar için yeterli olduğu ve detay bilgilere veya yorumlara girilmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyiz.
Yazarı : Prof. Dr.Mehmet Emin Ay
1. Ayhan,age,s.133.
2. Rousseau,age,s.230
3. Öcal,age,s.112
4. Öcal,age,s.113
5. Tirmizî, Kıyamet,26
6. Ayhan,age,s.140
7. Öcal,age,s.114
8. Ayhan, age,s.141
9. Tirmizî, Kader, 1.
10. Ayhan, age,s.160
11. Hadid, 57/22,23
12. Ayhan, age,s.162.
13. Ayhan, age,s.164,165.
14. Öcal,age,s.115,116; Ayrıca bkz. H.Algül-M.Öcal-O.Çetin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, İst.1193, L-II, s.43