Kadınlardan herhangi biri gibi olmayan Furkan Kadın, bu farkını Kur’an ve Sünnet eğitiminden geçtikten sonra ulaştığı bir takım özelliklerden almıştır. Bu özellikler onu sıradanlıktan kurtarmış, yüceltmiş ve olgunlaştırmıştır. İşte Furkan Kadını diğer kadınlardan ayıran özellikler;
İmanı ve davasına bağlılığı; İnancının, davasının ve sorumluluklarının kendisini diğer kadınlardan farklı kıldığı Furkan Kadın, bu inanç ve dava uğrunda çeşitli zorluk ve imtihanlarla karşı karşıya kalacağının farkındadır. Çünkü Sünnetullah böyledir. Kim “iman ettim“ demişse, denenmiştir, imtihanlardan geçirilerek imanının hakikî olup olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Tıpkı altının saf olup olmadığının ortaya çıkması için ateşe tutulması gibi.
“İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece ‘iman ettik’ demekle bırakılıvereceklerini mi sandılar?”1 Yani sanmasınlar. Çünkü iman, sadece sözde kalacak kadar basit bir olgu değildir. İman sözünün arkasında sağlam bir öz olması beklenir. Sağlam bir öze dayanmayan sözlere itibar edilmez. Yani “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” İşte bu sözün sağlam bir temele dayanıp dayanmadığı imtihanlarla ortaya çıkar. Ve böylece iman ve dava yolunda sağlamlar ve çürükler birbirinden ayrılır, saflar temizlenir ve güçlenir. Bu önemlidir; çünkü çürükler davanın ilerlemesi önünde en büyük engeldir. Çürük tuğlalarla sağlam bir bina inşa edilemeyeceği gibi, imanı zayıf ve problemli olanlarla da sağlam adımlar atılamayacaktır. İşte Furkan Kadın, iman ve İslam davasında sebat ve bağlılık noktalarında önüne çıkan imtihan ve engellere rağmen yoluna büyük bir kararlılıkla devam etmeyi başaran hanımdır. Böyle bir hanım sebat, azim, iradesini yönlendirme ve zorluklar karşısında zayıf düşmeme yönleriyle erkek adamdır, yani yiğittir. Bu yiğitliğiyle “Müminlerden öyle erkek adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler” ayetinin kapsamına girmiştir. Bu yüksek îmânî şuurun asr-ı saadetteki hanımlarda İslam peygamberine ve davasına bağlılık olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Onlar Rasulullah (s.a.v)’ı ve onun davasını babalarından, kardeşlerinden, eşlerinden ve hatta evlatlarından daha üstün tutuyorlardı. Evinde ve elinde İslam Davası için verecek bir şey bulamayanlar biricik çocuklarının elinden tutup Rasulullah’ın önüne bırakıyor ve “Senindir Ya Rasulullah” diyorlardı. Allah (c.c) ise İslam’ın ilk şehidi olma şerefini bu kadınlardan birine, Sümeyye’ye bahşediyordu.
Bugün o asırda olduğu gibi, bu asırda da imanını bağlılığıyla ispatlayacak yiğit hanımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Fakat erkekleşmeden yiğitleşecek hanımlara… O bir erkek Fatma değil, Fatıma hanımefendi olmalıdır. Ve bir hanımefendi olarak Furkan kadın, bu hanımları örnek alarak yiğitçe: “Her şeyim senin ve davan uğruna feda olsun Rabbim! Senin davan sürsün de, benim değersiz canım ve kanımın kıymeti yok, gidecekse bu yolda gitsin, öleceksem bu yolda öleyim, öleyim de canım ve kanım bu yolda şeref bulsun!” diyebilmelidir.
İffeti ve Hayâsı; Kadınlardan herhangi biri gibi olmayan Furkan Kadının farkının ortaya çıktığı yönlerden biri de iffeti ve hayâsıdır. Hakikatte iffet ve hayâ mefhumu her hanım için aynı derecede önem arz etse de, her hanım imanı nispetinde bu hasletlerden nasipdâr olabilmiş, bir kısmı ise çağın, sanki tüm güzellikleri, mâsumiyeti ve temizliği yok etmek için durmadan dönen çarkında, bu değerlerini büsbütün kaybetmiştir. Bizim bu çağımız ise yine Efendimiz (s.a.v)’in ifadesiyle “imanı kalpte tutmanın elde ateş tutmaktan daha zor olduğu” âhir zamandır. İşte böyle imanların muhafazasının zorlaşmasıyla iffetin ve utanma duygusunun gitgide zayıfladığı, utanmaktan utanan insanların arttığı dönemde Furkan Kadın iffetin, temizliğin ve mâsumiyetin mücadelesini verir.
Furkan Kadının örneği ise: adını iffetiyle Allah’ın kitabına geçiren, kendisinden sonra kıyamete kadar gelecek çağlar için arınmışlığın ve sakınmışlığın sembolü olan Hz. Meryem’dir. “(Allah) Irzını korumuş olan İmran kızı Meryem’i de misal gösterdi.”2 “Bir zaman melekler şöyle demişlerdi: …Ey Meryem şüphesiz ki Allah seni seçti, seni temiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün kıldı.”3 ”Kitap’da Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafından bir yere çekilmişti.”4 Ailesinden ayrılarak kendini yalnızca Rabb’ine ibadete hasreden bu genç kız yalnızlığını ve kimsesizliğini yalnızca Rabb’iyle paylaşabilen, onunla kalabalıklaşmış bir mü’mine, bir mücahideydi. Mücahide diyoruz; çünkü asıl mücahide nefsiyle olan imtihanlarını başarıyla geçebilendir. Dava, cihad sözleri kimseyi ne mücahit, ne de mücahide yapar. Nefsiyle girdiği savaşlarda mağlup olan kişi hangi orduyu korkutabilir hangi savaştan zaferle çıkabilir ve hangi destana adını altın harflerle yazdırabilir? İşte Meryem, adını destanlaştırmış olanlardandır. Allah (c.c.) ona kendi ruhundan üflemesi için bir melek göndermek istediğinde onu bir genç suretinde gönderdi. Hz. Meryem karşıdakinin bir melek olduğunu bilmiyordu. İffetine zeval gelmesi düşüncesi onu endişelendirdi ve “Senden Rahman’a sığınırım, eğer Allah’tan korkuyorsan.” diyerek imtihanı alnının akıyla geçmeyi başardı. Allah istese meleği başka bir surette de gönderebilirdi. Fakat Yusuf’u imtihan eden Allah Meryem’i de imtihan etti ve bu asil tavrı ve iffeti göstereceğini bildiği Hz. Meryem’i âlemlere örnek olması için böyle denedi. İşte olması gereken iffet ve hayâyı ancak bu şuurda olan mü’mineler gösterebilecektir. Ve ancak bu şuurda olanlar iffet ve boyun eğilmişliğin göstergesi olan tesettürü hakkıyla yerine getirebilecektir. Zaten hicap önce kalpte başlamalı, tesettür önce kalbe giydirilmelidir. Kalpleri haramdan setretmeyen örtüler tesettür olmaktan uzaktır. Dışına giydiği tesettüre yakışmayan davranışlar sergileyenler, ya da içine giydiremediği örtüyü sadece başına dolamakla yetinenler ve tesettürü, kendisini örtmekten uzak olanlar hiçbir zaman hakiki manada kapanmış sayılmazlar. Hakikatte ise tesettür bir bayan için sığınılan kale, zararlı bakış oklarından koruyan bir zırh ve bir takva örtüsüdür. İşte Furkan kadın nefse kölelikten ve başkalarına güzel görünmeye çalışma esaretinden kurtuluşun resmi belgesi olan tesettürü, iffet ve hayâsıyla bütünleştirerek başına taç yapmıştır. Özgürlük sancağı başında dalga dalga dalgalanmaktadır. İşte bu iffet, hayâ ve tesettürüyle o bir Züleyha değil, Meryem’dir. Çağın Züleyhalaşmış nefislerine inat, temiz ve asil Meryem’i temsil eder. Allah’a adadığı tertemiz canını iffetsiz hareketlerle kirletecek değildir. Ve o, bu tertemiz haliyle kara toprağın içinden çıkan beyaz bir gül gibi, çağın bozulmuşluğuna inat mabet ve medreselerde yetişerek “Çağın Meryem’i” olmaya tâliptir.
Takvâsı ve dünyaya karşı kanaati; Furkan kadın, tüm arzusu ve hayali dünya olmuş, mutluluğu dünya nimetlerinde arayan kadınlar gibi değildir. Onun sevinci ve mutluluğu davası için yaptığı hayırlı hizmetlere bağlıdır. Dünyaya yaklaştığında değil, Allah’a yaklaştığında sevinir. Bir tek dünya hayatı varmış da başka hayat yokmuş gibi dünyada her şeyin en iyisine, en rahatına, en lüksüne ulaşmaya çalışmaz. Bilir ki, dünya hayatı geçici bir oyalanma yeridir. Ve dünya insanın tüm beklentilerini, hedeflerini ve hayallerini karşılayacak güce sahip değildir. İnsanın tüm beklentilerinin tam karşılığını alacağı yer ahirettir. İşte bu anlayışla hareket eden Furkan kadın sıradan kadınlar gibi “şuyum da olsun, buyum da olsun, hiçbir nimetten geri kalmayayım” basitliğiyle hareket etmez. Allah’ın dünyada kendisine nasib ettiğine razıdır. Kendisine verilenle yetinmesini bilir. Sanki sadece dünya için yaratılmış gibi tüm gücünü dünya için kullanmaz. Bu nedenle hiçbir zaman koltuk-kanepe, tül –perde için köşelerde para saklama ihtiyacı hissetmez. Biriktirse biriktirse Allah yolunda vermek için biriktirir. Parasını yatıracağı banka bellidir. Bire yedi yüz veren “infak bankası”... Tıpkı sahabe hanımları gibi... O bu haliyle Efendimiz (s.a.v)’in daima dünyaya karşı uyardığı ve örnek olmasından ve belki de kalbine sevgisi girmesin diye altından zinetler takmasına bile razı olmadığı, işlerine yardımcı olması için bir cariye istediğinde vermeyip yerine kendisine bir takım zikir kelimeleri öğrettiği, evinde süslü bir perde gördüğünde yüz çevirip dönen Allah Rasulü (s.a.v)’in sevgili kızı Hz.Fatıma’yı örnek almaktadır. Çünkü Hz. Fatıma büyük bir olgunlukla hareket etmiş ve babasının kendisini alıkoyduğu şeylere göz dikmemiştir. Onu örnek alan Furkan kadın, zinet ve süslere merak yerine bir Müslüman hanım için en güzel zinet olan takva elbisesine, güzel ahlâk süsüne ve kanaat takısına sahip olmaya çalışır.
Bu ve diğer yönleriyle Furkan kadın tüm kadınlar için en güzel örnektir. Allah katında mertebesinin yükselmesini isteyenler bu örnekliğe sahip olmak için çalışmalıdırlar. Şüphesiz ki bu çaba göstermeye ve azmetmeye değer bir durumdur. O halde çalışanlar bunun için çalışsın. l
1- Ankebut - 2
2- Tahrim-12
3- Ali-İmran-42
4- Meryem-16