02 Mayıs 2020

Azalarına da Oruç Tuttur ORUÇ KALKAN OLSUN!

Oruç, içimizdeki nefis canavarını zabt-u rabt altına alan ve böylelikle insanın derûnundaki merhamet ve şefkat duygularının inkişâfını sağlayan rûhî bir disiplindir. Orucun Hak katında makbûl olması için mîdenin açlığına ilâveten dil, göz, kulak gibi diğer uzuvlara da oruç tutturulmalıdır.

Peygamber Efendimiz (sav) buyurdular ki; "Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin" 

MUHTAÇLARI SEVİNDİR

Ramazanda yoksul, yetim, kimsesiz, çaresiz, hasta ve muhtaçların gözetilmesi, yüreklerin böyle kimselere uzanması ve onlarla bir gönül beraberliği yaşanması Ramazan-ı Şerîf’in fazîletini yücelten en mühim müessirlerdendir.

Peygamber Efendimiz (sav), (Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben (Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir) buyurdu. (Beyhekî)

SÜKÛTUNU ARTIR

Oruçlu iken ağza bir şey girmemesine dikkat edildiği gibi ağızdan çıkan her kelimeye de dikkat edilmelidir.

Peygamber Efendimiz (sav) buyurdular ki; “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî,)

TEFEKKÜRÜNÜ ARTIR

Tefekkür herhangi bir mesele hakkında enine boyuna düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma anlamlarına gelmektedir. Tefekkür, fikir kökünden gelmekte, fikir ise Şemseddin Sami’nin “Kamus-i Türkî” isimli eserinde; akıl, zihin, zekâ, re’y, bir adamın kendi fikrince kararlaştırıp uygun gördüğü yol, niyet olarak ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle tefekkür, şuurlu hareketin, bilinçli davranışın ve akıllı tavır sergilemenin bir göstergesidir.

Allah’u Teâlâ’nın hayat kitabımız olarak göndermiş olduğu Kur’an’ı Kerim’in ilk ayetleri aslında tefekkürün en büyük nişanelerindendir. Zikrin kemâline erebilmemiz için, kâinatta sergilenen ilâhî kudret ve azamet tecellîleri üzerinde, tefekkür derinliği kazanmamız lâzım gelmektedir.

Casiye suresi 5. ayet-i kerimede Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.”

Allâh’ı sevmenin alâmeti "ZİKRİNİ ARTIR"

Ramazan Ayında Rabbimizi zikretmeye daha çok önem verilmelidir. Âyet-i kerîmede buyrulur: “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah-akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (el- A’râf, 205) Bu konuda Allâh Resûlü şöyle buyurur: “Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh Teâlâ’yı zikretmeyi sevmektir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 52)

TERAVİH NAMAZI KIL

Ebû Hüreyre’den -radıyallahu anh- rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:“Kim Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân  37 ; Müslim, Müsâfirîn 173, 174.) Yine Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Allâh Teâlâ Ramazan’da orucu farz kıldı, ben de (terâvîh) namazını sünnet kıldım.” (İbn-i Mâce, Salât, 173)

"Sahur Berekettir" SAHURU İHMAL ETME

Hz. Enes’ten rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Sahur yapınız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.” (Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45)

Kur'an'ın İndirildiği Bu Ay da KUR’AN HATMİ YAP

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bilhassa Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’e daha fazla ehemmiyet verirdi. Dostu Cebrâil Aleyhisselam ile bu ayda her gece Kur’ân-ı Kerîm’i mukàbele ederlerdi. Vefâtından önceki Ramazan’da ise bu mukàbeleyi iki kere yapmışlardı. (Bkz. Müslim, Fedâil 50.) Resûlullah, Kur’ân-ı Kerîm’i, Cebrâil Aleyhisselam’dan sonra bâzı sahâbîleriyle de mukàbele ederdi. (Ahmed, I, 405)

DUANI ARTIR

İbâdetlerin özü olan duâ, kulun benliğinden sıyrılarak Rabbine sığınmasıdır. Allâh ile kul arasında en mühim bir mânevî bağ durumundadır. Bu bağı koparanlar, Hak katındaki değerlerini de zâyi etmiş olurlar. Ramazan ayında bilhassa gecelerde ve oruçlu iken rabbimize yalvarmalı ve ona sığınmalıyız. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur: “(Resûlüm!) De ki: Sizin (kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?!..” (el-Furkân, 77)

Gece İbadetini İhmal Etme TEHECCÜD KIL

Allah Teâlâ, teheccüd namazını Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e husûsî olarak farz kılmıştır. Bizler de Ramazan-ı Şerif içerisinde sahura kalktığımızda en az 2 rekat teheccüd namazı kılmaya gayret etmeliyiz. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Gecenin bir kısmında da sâdece sana mahsus bir fazlalık olmak üzere Kur’ân ile teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûda eriştirir.” (el-İsrâ 17/79) Teheccüd namazı ile ilgili Resûlullâh buyurdular: “Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah’a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizi, Deavât, 101)

Unutulmuş Sünneti İhya Et İTİKÂFA GİR!

İtikâf, Kur’an ve Sünnetle sabit olan bir ibadettir. Bakara suresinin 187. ayetinde “…Mescitlerde itikâf halinde iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır…” buyrulmaktadır. Ayrıca aynı surenin 125. ayetinde de itikâftan bahsedilmektedir.

Allah Resulü (s.a.v.)’nün hayatında da itikâfı bizzat görmekteyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) Medine’ye hicretinden sonra, orucun farz kılınmasından itibaren vefat edinceye kadar her Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmiş ve bu hususta sahabeyi de teşvik etmiştir. Ramazan’da yapılan itikâf, orucun fayda ve maksatlarını tamamlaması ve oruçlu kimsenin kendini toparlayıp nefsini teskin etmesi, kalbi ve kafasıyla Allah’a yönelmesi gibi hususlar açısından son derece önemli bir ibadettir.

İbni Ömer -radıyallahu anh- şöyle dedi: Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ramazan’ın son on gününde i’tikâfa çekilirdi. (Buhârî, İ’tikâf 1, 6; Müslim, İ’tikâf 1-4.) Hz. Ayşe’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmiştir. Vefatından sonra eşleri itikâfa girmeye devam ettiler. (Buhârî, İ’tikâf 1; Müslim, İ’tikâf 5.)

SALAVATI ARTTIR

Ahirette Peygamber Efendimiz’e yakın olmak için her daim salavat getirmelidir.  Ramazan-ı Şerif’te salavatlarımızı çoğaltabiliriz. Nitekim ayet-i kerîmede buyrulur: “Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56) Abdullah bin Mesut Hazretlerinden rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet günü insanların bana en yakın olanı, bana en çok salât-ü selâm getirenidir.” (Tirmizî, Vitir, 21/484)

TEVBENİ ARTIR

Başlangıcı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem ateşinden kurtuluş olan mübarek Ramazan ayı; yeni kararlar almak, hayatımıza bir düzen vermek, geçmişimizin muhasebesini yapmak ve geleceğimizle ilgili bazı kararlar almak için bir fırsattır. Bu ay; günahların bağışlanması ve yeni bir insan olarak yeniden hayata başlamak için bir fırsattır. Bu ayda eğer biz orucu değil de oruç bizi tutarsa bunlar gerçekleşecektir.

Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Cebrâîl Aleyhisselam bana göründü ve; Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun! dedi. Ben de «Âmîn!» dedim…” (Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)

Sadece Yemek ve İçmekten Alıkoyan Bir Oruç Tutma! ORUCUNU ZEDELEME

Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün; “–Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle (nefsânî arzularla) zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.”buyurdu. Ashâb-ı kiram; “–(Oruçlu) onu ne ile zedeler?” diye sorunca Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “–Yalan ve gıybetle… (yani diliyle…)” cevabını verdiler. (Nesâî, Sıyâm, 43) Yine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur: “Oruç tutan kimse; yalan, dolan ve bu gibi şeylere başvurmamalıdır. (Zira) insanları (sadece) yemek ve içmekten alıkoyacak bir oruca Cenâb-ı Hakk’ın ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Kitâbu’s-Savm; Tirmizî, Bâbu’s-Savm; Ebû Dâvûd, Savm, 236; İbn-i Mâce, 122)

İHLASINI ARTIR

İbâdetlerin kemâlini artıran; kalp temizliği, niyet berraklığı ve samîmiyettir. Nefsânî menfaat düşüncelerinin karıştığı, Hak rızâsından gayrı gâyelerin ortak edildiği ibâdetlerden bir hayır umulamaz. Nitekim bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan, yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)