11 Temmuz 1995 tarihi, Srebrenitsa 'da son dönemin en vahşi Müslüman katliamının yaşandığı tarihtir. Yugoslavya’nın çöküşü üzerine 1992 yılında Sırpların Bosna’da başlattıkları soykırımın ardından bölgeye zoraki olarak müdahele eden Birleşmiş Milletler’in güvenli bölge ilan ettiği 6 bölge arasında Srebrenitsa’da bulunmaktaydı. Savaştan önce 24 bin civarı olan kentin nüfusu, diğer bölgelerden gelen mülteci göçleriyle 60 bin civarına gelmişti. Artık Srebrenitsa ‘açlık’ ve ‘hastalıklar’ ile mücadele eden bir ‘toplama kampı’na dönüşmüştü.Müslümanların elindeki silahlar BM Barış Gücü tarafından koruma gerekçesiyle toplanmıştı. Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar Srebrenitsa’ya olan saldırılarını sıklaştırdıklarında Müslümanların toplanan silahlarını geri almak için yaptıkları başvuru, sorumlu Hollanda komutanı Thom Karremans tarafından reddedildi. BM yalnızca iki F16’yı kent üzerinde bir uçuş yaptırmakla yetindi. Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna’daki BM Barış Gücü komutanı Fransız generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşalttılar. Savaş sırasında şehrin güvenliğinden sorumlu olan Hollandalı Komutan Thom Karremans kendisine sığınan 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplara teslim etti. 11 Temmuz 1995 günü Ratko Mladiç silahlardan arındırılmış kente hiç zorlanmadan girdi. Sonra da Sırp askerler Müslüman Boşnakları yollarda, dağlarda öldürdüler. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ve Sırp zulmüne karşı yetersiz imkânlarla karşı koymaya çalışan Srebrenitsa’nın Tanjarz Kırsalı’nda tam 10000 kişiyi esir alan askeri grup, Mladiç’in emriyle esirleri öldürmeye başladı. Sırp vahşeti Avrupa’dan yüz bularak doruğa çıktı ve tam 5 gün süren katliamda 8300 kişi öldürüldü. (Esirlerden çok azı hayatta kaldı.) Sırp askerler cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak sayıları 64’ü bulan toplu mezarlara gömdüler. Daha sonra ortaya çıkan bir video kasetinde Sırp generalin kenti boşaltan Hollandalı komutana bir hediye verirken görüntüleri ortaya çıkacaktı. Bir hafta süren katliam II. Dünya Savaşı’ından sonra yapılan en büyük vahşet olarak arşivlerde yer aldı. Lahey Adalet Divanı uzun yıllar sessiz kaldıktan sonra ,bir hafta süren katliamın bir ‘soykırım’ olduğunu kabul etti ve katliam emrini veren komutanı yakalayarak Savaş Suçları Mahkemesine sevketti; ancak bundan Sırbistan’ın sorumlu tutulmayacağına karar verdi. Batı’nın insana bakışı ve adalet anlayışı, daha evvel yaşanmış olan bir hadiseyi de hatırlamamıza sebep oldu: İngiliz mahkemeleri 1905 yılında 300 Afrikalıyı Atlas okyanusuna atan gemi kaptanı ve mürettebatı için: “Gemidekiler insandan ziyade mal hükmünde olduklarından beraatlarına karar verildi” demişti. Batı yüz yıl önce de, yüz yıl sonra da aynı kararı verdi. İşte Batı Medeniyetinin adaleti İşte bir “leş”miş milletlerin barışı ve insanları koruması! İşte o vahşetten acı görüntüler: