Şeyh Ahmet Yasin, Felçli bedeni ile Yahudilerin korkulu rüyası olan hem âlim hem baba hem lider hem siyasetçi olan, terörist İsrail askerleri tarafından 2004 yılında roketli saldırıda şehadet şerbeti içen Filistin direnişinin manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin kimdir? Ahmet Yasin’in meşhur duası ve İslam ümmetine yazmış olduğu mektubu ve sözleri yazımızda..
Filistin Direnişinin Öncüsü Şeyh Ahmet Yasin Kimdir?
Şeyh Ahmet Yasin, her şeyini İslam davasına adamış, felçli bedenine rağmen mücadeleden ve cihattan bir an geri kalmamış, zalime ve zulmüne boyun eğmeyen bir lider ve dava adamıdır. Filistin’in kurtuluşu için Abdülaziz El Rantisi ile birlikte mücadele veren Hamas'ın kurucusu ve manevi lideridir.
Şeyh Ahmet Yasin 1937 senesinde Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde doğdu. Üç yaşında iken babasını kaybetti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. 1948 senesinde Yahudilerin Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmeleriyle birlikte ailesi ile beraber Gazze şehrine göç etti.
Ahmet Yasin, 1952 yılında Gazze şehrindeki İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. Ardından er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimine devam etti. Lise öğrenimini 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Ahmet Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli tarihi olaya şahitlik etti. Bu olayların hepsi onun üzerinde önemli etkiler bıraktı. 1952 de yaz ayında yüzerken kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bundan ötürü bütün vücudu felç oldu.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra Kahire'deki El-Ezher Üniversitesi'ne kaydoldu ve burada Müslüman Kardeşler'e katıldı. Liseyi bitirir bitirmez bazı ilim adamlarından özel dersler aldı. Bunun yanında kendi özel çalışmaları ile kendini çok iyi şekilde yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra öğretmen olarak görev aldı.
İsrail’e Karşı Direniş
1967 senesinde Filistin'in neredeyse tamamı Siyonist işgalcilerin eline geçmesi üzerine Filistinliler vatanlarını işgalden kurtarmak için kendilerine liderlik yapacak birilerini aramaya koyuldular. Gazze'de İslâm Merkezi'ni kurmasından sonra herkes tarafından iyice tanındı. Filistin'in her tarafında isminin duyulmasıyla işgal yönetimi bundan son derece rahatsız oldu. Bu yüzden Şeyh Ahmed Yasin’i defalarca polis merkezine çağırdılar.
HAMAS’IN Kuruluşu ve 1. İntifada
Şeyh Ahmet Yasin ve arkadaşları, 8 Aralık 1987’de Mısır’daki İhvan-ı Müslim’in Filistin kanadı olarak İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’ı kurdu. Siyonist işgale karşı direnişin başlatılması olan HAMAS kısa sürede halkın desteğini aldı. Şeyh Ahmet Yasin hayatı boyunca Hamas’ın manevi liderliğini yaptı.
HAMAS, ismini ilk defa 8 Aralık 1987’de ortaya çıkan 1. intifa’da ile duyurdu. Bu intifada ‘Mescidlerin İntifadası’ diye ün kazandı. İntifada, 7 Aralık 1987’de Filistinli işçileri taşıyan bir arabaya, Yahudi bir kişinin kamyonu ile çarpması sonucu 4 Müslümanın ölümüne ve 9 kişinin yaralanmasına sebebiyet vermekle ortaya çıktı. Aslında bu olay iki gün önce öldürülen bir Yahudi’nin intikamını almak için kasıtlı yapılmıştı.
Şeyh Ahmet Yasin, bu intifadayı yönlendirmesiyle kısa sürede bütün dünyaya kendini tanıttı.
Şeyh Ahmet Yasin'in Mahkemeye Çıkarılışı
Uzunca bir oyalama sürecinden sonra Şeyh Ahmet Yasin 3 Ocak 1990'da mahkemeye çıkarıldı ve 15 farklı suçlamadan yargılandı. Şeyh Ahmet Yasin'in mahkeme heyetine karşı söylediği şu söz, onun kararlı duruşu ve cesaretine güzel bir örnek olacaktır: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayrimeşru ve kanundışıdır." Bu ilk duruşmadan sonra hâkim tekrardan duruşmayı belirsiz bir tarihe tehir etti.
Mahkemede Şeyh Ahmet Yasin’in felçli ve tekerlekli sandalyeye bağlı biri olduğu yargıca hatırlatıldığında, yargıç şöyle demiştir:
-’’O, felçli ve oturan bir adam ama onun felçli, tekerlekli sandalyeye bağlı olmayan bir aklı ve dili var. Aynı zamanda bir örgüt adamı ve lider konumunda. Etkinlik sahibi birisi. İsrail açısından ona güvenilmez.’’
İşgal yönetimi Şeyh Ahmet Yasin'in 6 Ekim 1991'de hâkim karşısına çıkarılacağını açıkladı. HAMAS bu arada, Şeyh Ahmet Yasin'in gayrimeşru hapsedilmesini protesto etmek için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991'de de hâkimin verdiği adaletsiz hüküm açıklandı. İsrail askeri mahkemesi HAMAS'ın kurucusu Şeyh Ahmet Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme ona ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslami bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi.
Siyonist İsrail rejimi söz konusu cezaya mahkûm ettikten sonra Şeyh Ahmet Yasin'le ara ara pazarlıklar yapmak ve ona serbest kalması için bazı şartları onaylatmak istedi. Bir keresinde İsrail'i tanıdığını ve imzalanan özerklik anlaşmalarına olumlu baktığını açıklaması karşılığında serbest bırakma teklifinde bulundu. O kesinlikle bunu kabul etmedi. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesini şart koştular.
Bunun üzerine Şeyh Ahmet Yasin:
-"Bana dışarı çıktığım vakit karpuz yemememi şart koşsanız bile yine kabul etmem. Çünkü ben işgal rejimini muhatap kabul etmiyorum ki onun şartını kabul edeyim" yanıtını verdi.
Tavizsiz Lider Şeyh Ahmet Yasin
Şeyh Ahmet Yasin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel özürlü olması sebebiyle zindanda çektiği sıkıntılara rağmen işgalciler karşısında hiçbir taviz vermedi. Şeyh Ahmet Yasin’in şu sözleri davasında ve inancında ne denli kararlı olduğunu apaçık gözler önüne sermektedir: "Benim için hapiste 100 yıl kalmak, karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha evladır."
Onun işgal yönetiminin mahkemesi karşısında söylediği sözler inancı ve davası uğrunda kararlılığının bir göstergesiydi.
Şeyh Ahmet Yasin, 8 yıl devam eden zindan hayatı boyunca kararlılığından hiçbir taviz vermedi ve Siyonist rejimi muhatap almama yönündeki tutumunu değiştirmedi. Şeyh Ahmet Yasin, Hz Yusuf’un imanı gibi tutum sergileyerek zindanı, Siyonist rejimi meşru görmeye tercih etti. Kendisi bu konu da şöyle diyordu: ’Ey Rabbim! Zindan benim için Siyonistlerin gayrimeşru işgallerini onaylamaktan, meşru olmayan bir hakimiyeti meşru görmekten hayırlıdır.’’
Bir Direniş Lideri Şeyh Ahmed Yasin
Bir müddet sonra Şeyh Ahmet Yasin, Ürdün'ün başkenti Amman'da Hamas Siyasi Birimi Başkanı Halid Meşal'e karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunan iki Mossad ajanına karşılık 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün’ün başkenti Amman’a getirildi.
Şeyh Ahmet Yasin, Amman’da bir süre tedavi gördükten sonra vatanı Filistin’e ve ailesinin yanına Gazze’ye döndü. Zindan hayatı boyunca çektiği sıkıntılar, çileler onu yıldırmamıştı. Çünkü Gazze’ye dönüşünün ardından hemen Filistin direnişindeki manevi lider mevkiine yeniden oturarak mücadelesini kaldığı yerden devam ettirdi. Bu sebeple 29 Eylül 2000’de başlayan Aksa İntifadası’nın da manevi lideri olarak bilinir. İşgalci Siyonistler tarafından sürekli takip edilen Şeyh Ahmet Yasin daha önce de bir suikast girişimine hedef olmuş ama Allah’ın izniyle mucizevî bir şekilde saldırıdan sağ kurtulmuştu.
Pir-i İntifada
Şeyh Ahmet Yasin, tüm dünyada Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'ın kurucusu ve manevi lideri olmakla tanınır. Fakat, o yalnızca belli bir grubun, örgütün değil Filistin'de bir neslin tekrardan dirilişine, uyanışına ve kimliğine sahip çıkmasına vesile olan kutsal bir direnişin lideridir. Dolayısıyla o; Filistin’in, Filistin davasının, siyonist işgale karşı verilen kutsal bir mücadelenin önderidir. İşgale karşı 1987'de başlatılan birinci intifadaya o öncülük etmiştir.
2000 yılında başlatılan Aksa İntifadasının da en önemli manevi önderi ve motoru olmuştur. Bundan ötürü Filistin'de o "iki intifadanın şeyhi (yani lideri, önderi)" olarak bilinir. O, HAMAS'ı, Filistin'de belli bir kesimi diğer kesimlerden ayrıştırmak amacıyla değil, sahip olduğu İslami bilincin işgale karşı verilen mücadeleye öncülük etmesi, yani toplu bir direnişin başlatılması için kurmuştur. HAMAS'ın çok kısa süre içinde oldukça geniş bir kitlesel destek almasının en önemli sebebi de işte bu anlayıştır. Bu anlayışından ötürü o HAMAS'ı, Filistinlileri birbirine karşı doldurma ve öldürme amacına yönelik fitne planlarından uzak tutmayı, bu şekilde işgale karşı verilen mücadelede Müslüman safını korumayı başarabilmiştir. Bu özelliğinden dolayı o yalnızca bir grubun, oluşumun değil Siyonist işgale karşı verilen kutsal mücadelenin manevi önderiydi.
Sol gruplar ve Hristiyanlar da dâhil olmak üzere, Siyonist işgalcilerin gasp ettiği hakların geri alınması, Filistin'in yeniden özgürlüğüne kavuşması gerektiğine inanan tüm Filistinliler tarafından karizmatik bir lider, bir dava önderi olarak biliniyordu. Şehadetinden sonra Hristiyanların bile onun için dua etmeleri, canileri protesto amacıyla gösteri düzenlemeleri zaten bunu apaçık bir şekilde ortaya koymuştur.
Gazze’ye Döndüğünde Şeyh Ahmet Yasin ile Yapılan Telefon Görüşmesinden Bir Kesit
Soru: “Bugünkü durum ve gelecekte neler olabileceğine dair görüş ve değerlendirmelerinizi genel olarak arz eder misiniz?”
Cevap: “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Efendimiz Muhammed’e, onun aline, ashabına ve kıyamet gününe kadar O’nun çağrısını sürdürenlere salat ve selam olsun. Bundan sonra;
Değerli kardeşlerim! Dünyanın değişik yerlerindeki mü’min ve mücahit gençler! Biz bugün İslami hareketin merhalelerinden bir merhale üzereyiz. Bu merhale, gelişme ve yükselme merhalesidir. Yüce Allah’ın izniyle zafer noktalarına doğru ilerleme merhalesidir. Biz bugün topraklarımızda ümmetimiz ve toplumumuz nazarında ana ekseni oluşturmaktayız. Allah’ın yardımıyla, er ya da geç zafer bizim olacaktır. Dünyada çeşitli devletler bulunuyor. Güçlü her zaman güçlü olarak, zayıf her zaman zayıf olarak kalacak değildir. Yarın inşallah güçlüler biz olacağız. Vatanımızın ve topraklarımızın bütün parçalarını kurtaracağız. Onurla ve zaferle oraya döneceğiz. Böylece orada Allah’ın sözü yüceltilecek, Allah’ın kelamı en yüce kelam olarak haykırılırken, inkâr edenlerin kelamları en aşağı dereceye düşecektir…”
Soru: “Son olarak dünya Müslümanlarına bir mesajınız var mı?”
Cevap: ‘’ Bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlaklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlas, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir.
Allah yolunda cihat ve Allahu Teâlâ’nın kelamının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmakta İslam ahlakının gereklerinden biridir.
Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.’’
Şeyh Ahmet Yasin Ne Zaman ve Nasıl Öldü?
Siyonist işgal devleti İsrail’in temeli; cinayetlerle, saldırılarla, katliamlarla atılmıştır. Bugüne kadar ayakta durabilmek için de devamlı katliamlar ve cinayetler gerçekleştirmeye muhtaç olmuştur.
Şeyh Ahmet Yasin, herkesin bildiği üzere tekerlekli sandalyeye mahkûm felçli bir insandı. Ama işgalci Siyonist rejim onun bu haline rağmen iman gücü ve kararlılığı ile mücahitleri sürekli cesaretlendirdiğini görüyor, bu yüzden onun varlığına tahammül gösteremiyordu. Dolayısıyla onu öldürmek için pek çok kez plan yaptı. Çoğunluğunda başarı gösteremedi, bazılarında da doğacak sonuçtan korktuğu için çekimser davrandı. Ama en sonunda yine canilik, eşkıyalık tarafı ağır bastı ve 22 Mart 2004 tarihinde yine havadan uçaklarla füzeler fırlatarak Şeyh Ahmet Yasin'i sabah namazından çıktığı sırada şehit ettiler.
Ancak biz biliyoruz ki bu bir son değil, sonsuzluğa açılan bir kapıydı. Çünkü Yüce rabbimiz bize Allah yolunda öldürülenlere ölüler demememiz gerektiğini, çünkü onların Allah katında diri olduklarını bildiriyor.
Şeyh Ahmet Yasin tüm bedeninin felçli olmasına rağmen Allah yolunda mücadeleden ve diğer insanları da bu kutlu yolda mücadeleye teşvikten geri kalmaksızın dolu dolu bir hayat yaşadı. Bundan dolayıdır ki onun 67 yıla sığdırabildiği işleri birçok kimsenin bu sürenin on katında bile gerçekleştirebileceklerinden fazladır.
O, bedeniyle alakalı engelleri aşamasa da, bunu çok da önemsemedi. Böylece örnek bir şahsiyet, örnek bir tavır sergiledi. Dolayısıyla gösterdiği bu örneklik hak davada mücadeleye meyilli olanları gayretlendirdi. Şeyh Ahmet Yasin, örnek bir yaşam ortaya koyduğu gibi "Allah yolunda şehit olmak en yüce gayemizdir" sözüne sadık kalarak dünya hayatını noktalarken de öncü oldu.
Şeyh Ahmet Yasin'i Kim Öldürdü?
Hayatını İslam davasına adayan ve Filistin'de Yahudi’ye adeta kök söktüren Hamas’ın lideri ve kurucularından olan, Filistin'de iki intifadanın öncülüğünü yapan Şeyh Ahmet Yasin, 22 mart 2004'te 67 yaşında evinin yakınındaki camide sabah namazı çıkışında Siyonistlerin düzenledikleri bir hava saldırısında aracına fırlatılan füzelerin isabet etmesi ile şehit oldu. Yani Şeyh Ahmet Yasin’i katil İsrail öldürdü.
Şeyh Ahmed Yasin'den Ümmeti Muhammed’e Mektup!
Şeyh Ahmet Yasin bütün dava adamlarının yaşadığı kaderi yaşıyor ve ümmetin derdi ile azami derecede dertleniyordu. Hüznü, çilesi ve kederi dinmek bilmiyor bu durum felci bedeniyle mücadeleye itiyordu. Ancak hiçbir şey yapmayan ümmetin hali de onu bir taraftan üzerken bir taraftan da sitem etmesine sebep oluyordu. İşte Şeyh Ahmet Yasin’in Müslümanların tembelliğini, kendi acizliğini Allah’a arz ettiği mektubu ve duası:
"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar!
Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında?
Bir halk yok mu?
Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!
Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?
Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye; "Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah'ım, sana şikâyette bulunuyorum...!
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikâyette bulunuyorum, sana şikâyette bulunuyorum!
Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz!
Şeyh Ahmet Yasin’in Unutulmayan Sözleri
‘’Filistin halkı yeniden yurduna dönmediği ve Filistin toprakları üzerinde bir Filistin Devleti kurulamadığı sürece Filistin meselesine gerçek bir çözüm bulunmuş olunamaz. Bu olmadan üretilecek çözümlerin tümü geçici çözümlerdir ve sadece Filistin halkının sınırlı bir süre için teskin edilmesi amacına yönelik olabilir.’’
‘’Bütün insanlığa haykırıyoruz ki biz Yahudilerle onların Yahudi olmalarından dolayı savaşmıyoruz. Bilakis onlarla bize saldırmaları topraklarımızı, yurdumuzu ve evlerimizi elimizden almaları; evlatlarımızı, annelerimizi, babalarımızı öldürmeleri bizi öz yurdumuzdan kovmalarından dolayı savaşıyoruz.’’
‘’ Biz ‘’barışı’’ sevmiyor değiliz. Bilakis barışı seviyoruz. Selam (Barış) Allah'ın adıdır. Ancak işgal yönetimi barışı istemiyor. İnsanların haklarını gasp ederek onları yurtlarından kovan, haksızlığa uğratan, evlerini yıkan odur. O barışa inanmıyor. ‘’
‘’Biz Yüce Allah'ın yeryüzünde gerçekleştirmesini istediği gerçek barışı istiyoruz.’’
‘’Filistin halkının hedefi tektir, düşmanı da birdir. Haklarımızı ve topraklarımızı geri alıncaya kadar da savaşacağız. Bizim sahibimiz (velimiz) Allah'tır. O’ndan başka da sahip (veli) yoktur. Allah bizimledir. Onların beraberinde ise şeytandan başkası yok.’’
‘’Cihatsız bir toplum varlığını sürdüremez. Çünkü cihat İslam'ın istediği barışın yoludur.’’
‘’Cihad etmeyen bir toplum ölüler gibi olur.’’
‘’Biz niçin çarpışmayacağız? Evlerimizden ve yurtlarınızdan çıkarılmışız. Kendimizi savunma hakkımız olmayacak mı? Bütün semavi şeriatlar de beşeri hukuk sistemleri de bize topraklarımızı savunma hakkı vermektedir.’’
‘’ Şayet işgal gücüne karşı direnmek radikallik oluyorsa tüm dünya şahit olsun ki en radikal kişi benim. Ülkesi, kendi mülkü ve hakkını almak için mücadele eden radikal oluyorsa; en radikal kişiyim. Şayet Kudüs'ü isteyen radikal oluyorsa; ben en radikal kişiyim. Benim bütün söyleyeceğim bu. Hiçbir şeyden korkumuz yok!’’
İsrail zulüm ve gasp üzerine kurulmuştur. Zulüm ve gasp üzerine kurulan rejimlerin kaderi yıkılmaktır. İsrail gelecek asrın ilk çeyreğinde son bulacak inşallah. Tam olarak 2027 senesinde İsrail diye bir varlığı olmayacağını söylüyorum.
Ben Kur'an-I Kerim’e inanıyorum. Kur'an, milletlerin her 40 yılda bir değiştiğini bize söylüyor. Birinci 40 yılda 'Felaket Dönemi'(İsrail'in kuruluşu)'ni yaşadık. İkinci 40 yıl; intifada, mücadele, meydan okuma, savaş ve misilleme dönemi oldu. Üçüncü 40 yılda, beklenen son gelecek Allah’ın izniyle."
"Kur'an-ı Kerim Medine'de geçen bir olaydan bugüne şöyle işaret ediyor"
"Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız (Haşr-2). Yani Müslümanlar Yahudilerin kendilerine üstün geleceğini zannediyordu. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını zannetmişlerdi. Devletler, güçleri ile saldırıyor ve Müslümanlar onların başaracağını zannediyor.
Şu anki durum da aynıdır. Aslında Ümmet-i Muhammed Filistin'i özgürlüğüne kavuşturabilir. Bizler durumumuzdan, imkânımızdan, güç ve geleceğimizde şikâyet etmekteyiz. Onlarsa 'Dünyanın en büyük cephaneliği bizde, bizimle kim uğraşabilir?’ diyor. Onlar güçlerinden dolayı kibirli! Biz zayıflığımızdan dolayı tedirginiz. Ancak Allah'ın iradesi üstün gelecektir. Saati geldiğinde bu rejim göz açıp kapanıncaya kadar yıkılacaktır.
Çünkü yeryüzünde bozgunculuk ilelebet devam etmez. Kur'an onların yeryüzünde bozgunculuk yaptığını söylüyor. Onlar yeryüzündeki değerleri parçalıyor. 'Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (Yusuf 21)'
İslam davası için ömrünü Allah’a adayan ve bu yolda şehit düşen Şeyh Ahmet Yasin’i 22 Mart 2021 tarihinin ölüm yıldönümü olması hasebiyle rahmet yad ediyoruz. Bu itibarla, Filistinli mücahitlere güç kuvvet vermesini ve Mescid-i Aksa’nın da bir an evvel özgürlüğüne kakavuşmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Grup Furkan'ın Ahmed Yasin'e yazmış olduğu ezgi: